
Sultan 2. Abdülhamid Dönemi Osmanlı sarayı Müzikleri-Musikileri, Müzisyenler, Besteciler, Sanat ve Opera
V. Murad’ın ardından 31 Ağustos 1876’da II. Abdülhamid tahta geçmiştir. Abdülhamid de V. Murad gibi Guatelli’den müzik dersleri almış, çocukluğundan itibaren Batı müziğine büyük ilgi duymuştur.
Abdülaziz devrinde alaturka müziğe yönelen sarayın ilgisi, Abdülhamid döneminde tekrar Avrupa müziğine yönelmiştir. Sultan Abdülhamid’e ithafen birçok müzisyen marş bestelemiş, ancak tüm eserleri dinleyen padişah sarayın orkestra şefi olan Yesârizade Ahmet Necip Bey’in Hamidiye marşını seçmiştir. Tarihimizde bestelenen ilk sözlü marş olan bu marş 1909’da Sultan Reşad başa geçene kadar Osmanlı Devleti’nin ‘milli’ marşı olarak çalınmış ve söylenmiştir.
Kendisi iyi bir piyanist olan Abdülhamid’in ilk hanımı olan Nazikeda Başkadınefendi de iyi bir piyanisttir. Abdülhamid, çocukları Ayşe, Zekiye, Râfia ve Nâime Sultanlar ve Şehzade Burhaneddin Efendiye de piyano dersleri aldırmış, hatta bilhassa kendisi onların piyanoda pratik yapmalarına yardım etmiştir. Babası Abdülmecid’in şehzadelere Avrupa’dan birer piyano getirttiği gibi kendisi de saraya piyano ve çeşitli müzik aletleri aldırarak çocuklarının enstrüman eğitimine ön ayak olmuştur. Ayşe Sultan’ın piyanonun yanı sıra arp çalmayı öğrenmesini desteklemiş, kızının kendisine konserler vermesini istemiştir.
Abdülhamid’in önem verdiği bir diğer konu da haremdeki kadınlar orkestrasının tekrar gündeme gelmesidir. Abdülaziz döneminde Şadiye kapatılan Harem bandosu Abdülhamid döneminde tekrar canlanmıştır .
Kızlarından Şadiye Sultan (1886-1977), küçüklüğünde, bir defasında gizlice bu bandoda sahneye nasıl çıkıp babasını şaşırttığından ve güldürdüğünden hâtıratında bahsetmiştir. Leylâ Saz Hanımefendi de harem hatıralarında bu bandodan ve piyano ve keman gibi enstrümanların çalındığından söz etmektedir.

Harem bandosu Abdülhamid’in tahttan indirilmesinin ardından İttihatçılar tarafından dağıtılmıştır. Abdülhamid, özellikle piyano ve yaylı çalgılar için yazılmış oda müziği eserleri ve İtalyan operaları dinlemekten zevk almış, bu durum, Ayşe Sultan tarafından Babam, alafranga musikiyi alaturkaya tercih ederdi. Alaturka güzeldir ama daima gam verir. Alafranga değişiktir, neş’e verir. Piyanoda alaturka dinlenmez. Kendine mahsus alaturka sazlarla çalınmalıdır. şeklinde ifade edilmiştir (Osmanoğlu, 1986, s. 28). Araştırmacı Ziya Şâkir Bey yazılarında Sultan Abdülhamid’in Yıldız Sarayında yaptırdığı tiyatroda meşhur Avrupalı bestecilerin opera ve operetlerini oynattığından ve şark sanatkârlarına da yerli operetler besteletip onları da büyük bir zevkle izlediğinden bahsetmektedir. Abdülhamid’in batı müziğine ilgisi Avrupa’da da yayıldığından birçok Avrupalı besteci Yıldız Sarayına beste göndermiştir. Kendisi hatıratında bu durumdan, biraz da şikâyet ederek, şu şekilde bahsetmektedir: Bugün şerefime bestelemiş oldukları üç marşı aldım. Bu, bir gün için epey fazladır. Muhtelif milletlerden olan ve şahsıma eserlerini ithaf eden bestekârların sayısı şimdiye kadar iki bini bulmuştur.

Bu insanları nasıl mükâfatlandırmalı? Bu bestekâr beylerin beni biraz rahat bırakmaları için sefirlerimin daha uyanık olmaları icap eder. Bu ithaflara şimdiye kadar dünyada herkesin yaptığı gibi değil de, nişanlar vererek teşekkür etmemizden dolayı bana ithaf edilen beste, şiir ve diğer sanat eserlerinin baskınına uğramış bulunuyorum. Fakat kendilerine nişan veya hediye yerine sadece teşekkür mektubu gönderdiğimiz vakit fevkalade hiddetleniyorlar. Eserini takdim eden sanatkâra Alman imparatorunun veya bir başka hükümdarın hediye vererek iltifat etmesi pek nadir bir hadisedir. İstanbul’a gelip sefirleri vasıtasıyla huzuruma çıkabilmeyi temin eden sanatkârların her birine neden hediye vermeye mecbur olayım? Üstelik ağırbaşlı musikilerini de katiyen sevmiyorum. Çaldıkları parçanın çok güç olduğuna şüphe yok; fakat ben zihnimi yoran musikiyi değil, dinlendirici musikiyi tercih ediyorum. Klasik musikiyi sevecek kadar musikişinas değilim. Musikiye büyük istidadı olan oğlum Burhaneddin’dir. Bestelediği parçaları hakikaten pek güzel ve herkesin hoşuna gidiyor; ben de dinlerken büyük zevk duyuyorum. Karadağlıların şair prensi Nikita da Montenegro da oğlumu dinlerken büyük zevk duyduğunu söylemiştir. Bazı görüşlere göre Abdülhamid’in ‘batıcılık’ anlayışı II. Mahmud ve Abdülmecid’inkinden farklıdır. Onlara göre Abdülhamid, batıcılığı, Batıya hoş görünme, onların kültür ve sanatını olduğu gibi değiştirmeden saraya uygulamak olarak görmüştür. Dolayısıyla saray operasını 1) Türk sanatçılardan oluşan topluluk ve 2) Yabancı sanatçılardan oluşan topluluk olarak ikiye ayırmıştır. Türk grup hokkabazlık, kukla, cambazlık, Karagöz, ortaoyunu gibi temsilleri gerçekleştirirken, yabancı grup batıdan çevrilen eğlencelik temsilleri sahnelemiştir (Kaygısız, 2000, s. 169). Opera da çoğunlukla yabancılar tarafından sergilenmiştir. Abdülhamid, Batı müziğinin ve operasının yerli üretimine karşı olmuştur. Böyle olmuş olsa bile görünen şudur ki, bu durum Batı müziğinin Osmanlı topraklarında gelişimini engellememiştir. Hatta yaptığımız çok boyutlu araştırmadan anlıyoruz ki Abdülhamid müziğin gelişimini desteklemiş, her ne kadar Batı müziğini dinlemekten daha çok zevk almış gibi görünse de yerli müziği de ayırt etmemiştir.
Muzıka-i Hümâyûn’un çalışmaları da Abdülhamid devrinde tekrar hız kazanmıştır. Guatelli, Abdülhamid zamanın da Muzıka-i Hümâyûn’un komutanı olmuş, klarnet sanatçısı Miralay (Albay) Mehmet Ali Bey de kendisinin yardımcısı olarak görev yapmıştır. Küçük yaşta Muzıka-i Hümâyûn’a alınmış ve yetiştirilmiş flütist Saffet Bey 1886’da Paris’e gönderilmiştir.

Saffet bey Paris’te solfej ve teori çalışmış, dönüşte tarihimizdeki ilk solfej kitabını yazmıştır. Orkestra çalışmalarından şu şekilde bahsetmektedir (Bedi, 1927): Sultan Hamid zamanında saray dışındaki sanatçılarla da kuvvetlendirerek sarayda bir orkestra teşkil ettim. İlk şefliğim buradadır. Bizde klasikleri en önce bu orkestra çaldı. Beethoven senfonileri çaldık. Orkestra Beethoven’ın 7. senfonisinin yanı sıra Haydn’ın “Asker Senfonisi”ni, Massenet’in “Scenes Pittoresques”ini ve Berlioz’un “Fantastik Senfonisi”ni icra etmiştir. Orkestrada viyolonsel sanatçısı Cemil Arif Bey, klarnet sanatçısı Zâti Bey gibi önemli isimler görev yapmış, Zeki (Üngör) Bey de solist olarak Mendelssohn keman konçertosunu seslendirmiştir.
Saffet Bey gibi Zâti Bey de batı müziğinin Osmanlıda gelişiminde önemli yeri vardır. Zâti Bey, Avusturya’dan Osmanlı’ya II. Abdülhamid için konser vermek üzere gelen bir koronun padişahın beğenisini kazanması üzerine saraydaki Türk müzisyenlerden çok sesli bir koro kurmuş, onlarla konserler vererek başarılı olmuştur. Kendisi çok sesli koronun başarısı şu şekilde ifade etmiştir. Yüzbaşılığım sırasında Avusturya’dan iki yüz kişilik bir vokal grup gelmişti. Bir gece Huzurda kendilerini dinlettirdiler, takdir edildiler. Ertesi gün müracaat ettim. “Bunun tıpkısını yapacağım” dedim. Güldüler. “Nasıl olur?” Dediler. “Ben yaparım, gelir dinlersiniz, beğenirseniz Padişaha arz edersiniz” dedim. Kışladan hanendelerden (Türk musikisi ses sanatkârları) ve sesleri müsait muzıka efendilerinden altmış kişi ayırdım. Meşhur opera parçalarından on tanesini seçtim. Günde birkaç saat çalışmak şartıyla altı ay uğraştım. Nihayet bir gün konserimi verdim. Beğendiler, arz ettiler, huzurda tekrar ettik. Elçiler de vardı. Alkışlandık. Hatta Fransız elçisi “Sizde bu akşam ciddi bir iş gördüm” dedi. Ertesi gün koroda bulunan efendilerin askeri rütbeleri birer derece yükseltildi. Ben de kolağalığa (kıdemli yüzbaşı) yükseltildim ve o sıralar vefat eden Mehmet Ali Bey’in yerine Muzıka Muallim Muavini oldum. Sultan Hamid’in yirminci senesindeki şenlikte bestelediğim bir şeydi. Ertesi gün Binbaşı oldum, altın liyakat madalyası aldım.
Guatelli’nin Muzıka-i Hümâyûn’da yetişmesine katkıda bulunduğu besteciler ve ilk Türk şefler arasında Mehmet Ali, Saffet (Atabinen), Zâti (Arca), Pazı Osman, Faik ve Zeki (Üngör) Beyler vardır.

Guatelli 1899’da İstanbul’da ölmüştür . Fakat Muzıka-i Hümâyûn, son şefi, Yıldız Sarayında Sultan Abdülhamid’in himayesinde kurulan müzik okulunda yetişmiş, İstiklâl Marşımızın bestecisi Osman Zeki Üngör ile 20. yüzyılda da gelişimini sürdürmeye devam edecektir.
19. Yüzyıl Osmanlı ve Türk Saray Musikisi-Müzikleri Hakkında Sonuç
Osmanlı İmparatorluğu’na Batı müziğinin girişi öncelikle ordu ve saray bünyesinde olmuş, eğitimci ve şef olarak atanan İtalyan Giuseppe Donizetti’nin asker oluşu da bu durumu desteklemiştir. Batı müziğinin ordu ve sarayda başlamış olmasıyla 19. yüzyıl boyunca gelişim daha çok bu yönde olmuş, yerli ve yabancı müzisyenler ile başa geçen padişahlar marş formu başta olmak üzere değişik batı müziği formlarında eserler bestelemiş ve icra etmişlerdir. Operada ise en büyük gelişmeler Abdülmecid devrinde yaşanmıştır. Başta geleceğin Türkiye’sinde kurulacak olan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının temellerini atmış olan Muzıka-i Hümâyûn bandosu olmak üzere müzik eğitiminin sürdürüldüğü saray okullarıyla Osmanlı imparatorluğu kendisine tamamen yabancı olan bir müzik kültürüne kapılarını açmış ve bu kültürün kendi topraklarında batı müzik adamlarının yanı sıra kendi yetiştirdiği Türk müzik adamlarıyla da gelişimine ön ayak olmuştur.

Bugünün Türkiye’sindeki Batı müziğinin kültürünün temelleri 19. yüzyıl Osmanlısında atılmış, hükümdar olan her bir padişahın tavrı, bu müziğin ülke topraklarında eriştiği konum itibarıyla esas rolü oynamıştır. Dolayısıyla 19. yüzyılda Osmanlı padişahlarının Batı müziğini ne şekilde ele aldığını ve değerlendirdiğini irdelemek Cumhuriyet Türkiyesi’nde atılan adımların temel kaynağının izini sürebilmek açısından önem taşımaktadır.
OSMANLI MİLLİ MARŞLARI, OSMANİYE MARŞI, BESTE: CALLİSTO GUATELLİ PAŞA PİYANO RESİTAL, OTTOMAN MÜZİK
OSMANİYE-OSMANİE MARŞI, BESTE: CALLİSTO GUATELLİ PAŞA Ayrıntılı Bilgileri, Videoları
Osmanlı millî marşı olarak daha çok Don İzzet Paşa’nın marşları kullanılsa da Guatelli Paşa’nın Osmaniye Marşı bir süre millî marş olarak kullanılmıştır…
Callisto Guatelli Paşa Kimdir? Callisto Guatelli Biyografisi, Callisto Guatelli Eserleri ve Besteleri ile İlgili Bilgiler Nedir?
Callisto Guatelli (Guatelli Paşa, Besteci, Şef, İtalyan müzisyen)
İstanbul’a gelerek Osmanlı sarayında dört padişah döneminde görev yapan, Musika-i Hümayün şefliğini uzun süre Yönetmiştir.
Guateli, gerek devrin Türk musikisi eserlerini armonize ederek, gerekse Türk makamları çok sesli marşlar besteleyerek çok sesli müziğin Osmanlı topraklarında gelişimine katkı sağlamıştır.
Mehmet Ali Bey, Klarnetçi Zati Bey, Saffet Bey gibi Tür müzisyenleri yetiştirmiştir.
Osmaniye Marşı, Aziziye Marşı, Osmanlı Sergi Marşı gibi popüler eserlerin bestecisidir.
CALLİSTO GUATELLİ PAŞA ÖNEMLİ ESERLERİ
1. Osmanlı Kasîdesi,
2. Sultan Abdulmecid- Inno nazionale Ottomane Sultan Abdul Medgid (1850),
3. Refia sultan-Rafie Sultana (1850),
4. Sultan Abdülaziz için 1861’de bestelediği Aziziye Marşı-Aziziye March,
5. Osmaniye Marşı-Osmanie Marche (1861) ve
6. 27 Şubat 1863’te Sultanahmet Meydanı’nda açılan Sergi-i Umûmi-i Osmanî çin bestelediği Osmanlı Sergi Marşı-Marche de l’exposition Ottomane gibi eserleri vardır…
7. Osmanlı millî marşı olarak daha çok Don İzzet Paşa’nın marşları kullanılsa da Guatelli Paşa’nın Osmaniye Marşı bir süre millî marş olarak kullanılmıştır…