Süleyman Çelebi (1351 – 1422), 1409’da Mevlid mesnevisini yazarak Anadolu kültürünün önemli parçalarından mevlid törenlerinin mimarı olmuş şairdir.
Yaşamı
Orhan Gazi döneminde doğmuştur. Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmaz. Kimi kaynaklara göre Osmanlı Sultanı I. Murat’ın vezîrlerinden Ahmed Paşa’nın oğlu, Şeyh Mahmûd Efendi’nin torunudur. Dedesi Mahmûd Bey, Şeyh Edebali’nin torunudur ve 1338’de Süleymân Paşa önderliğinde Rumeli’ye sal ile geçenlerdendir. Süleyman Çelebi’nin 1346-1351 yılları arasında bir tarihte doğduğu, ölüm tarihinin ise 1422 olduğu sanılıyor
Gençliğinde Bursa’da iyi bir eğitim aldığı sanılmaktadır. O devirde, Çelebi ünvanı ilim adamlarına ve Mevlevi tarikatı büyüklerine verilmekteydi. Mevlevi olduğuna dair kanıt yoktur. Bilgili tavırlarıyla Padişah Yıldırım Bayezid’in dikkatini çekmiş ve yapımı 1399’da tamamlanan Ulu Cami’ye imam olarak atanmıştır.Ünlü eseri Vesiletü’n Necat’ı getirildiği bu görev esnasında yaşadığı bir olaydan etkilenerek kaleme aldığı bilinmektedir.
Söylenceye göre Süleyman Çelebi, Muhammed’in diğer peygamberlerden pek farkı olmadığını söyleyen bir İranlı vaize içerleyerek onun diğer peygamberlerden üstün olduğunu dile getirmek için Mevlid’i kaleme aldı. Süleyman Çelebi, Osmanlı Devleti’nin zayıf bir evresi olan ve Anadolu topraklarında her türlü kargaşalığın hüküm sürdüğü Fetret Devri’nde batini görüşler ile ehl-i sünnet arasındaki çekişmede ehl-i sünnetin tarafında yer almıştı. Mevlid’in yazılmasının bir amacının da ehl-i sünnet taraftarlarına destek vermek olduğu ifade edilir. Eserini, 1409 yılında (tahminen 60 yaşında iken) tamamladı. Eserini yazarken, referans aldığı eserlerin, Âşık Paşa’ nın “Garibnâme” si, Erzurumlu Darîr’in “Siyerü’ n- Nebî”’si, Eb’ul Hasan Bekrî’nin “Siyer”’i ve Muhiddîn-i Arabî’nin “Füsûs”’u olduğu tespit edilmiştir. Mevlid, bilinen tek eseridir.
Mevlid; “münacat” (Allahü tealaya yalvarma), “viladet” (Peygamber efendimizin doğumu), “risalet” (Peygamber oluşu), “mirac” (göklere çıkışı, Cenneti ve Cehennemi görmesi), “rıhlet” (Peygamberimizin vefatı) ve “dua” bölümlerinden ibarettir.
MEVLİD NEDİR, ANLAMI, KİM YAZMIŞTIR
Mevlid Süleyman Çelebi’nin Ünlü eseridir.
Mevlid, lügatte “doğmak, doğum zamanı, doğum yeri” manalarına gelir. Mevlid’in asıl adı Vesilet-ün-Necat (Kurtuluş Vesilesi)tır. Muhammed aleyhisselamın doğumunu kutlamak için yapılan tören manasına da kullanılmaktadır.
Süleyman Çelebi’nin 15. yüzyılda yazılan Mevlid’inden başka 14. yüzyılda yaşamış Erzurumlu Mustafa Darir’in Tercümetü’d-Darir’i vardır. Bunu İbn-i İshak’ın Siretü’n-Nebi’sinden çevirmiştir. Bir diğer mevlid de Fatih Sultan Mehmed zamanında yaşamış Ahmed’in yazdığıdır.
Mevlid, yalnızca Müslüman Türkler arasında değil, bütün İslam dünyasında çok beğenilmiştir. Arnavutça, Rumca ve İngilizceye de tercüme edilmiştir. Asırlar boyunca bütün İslam dünyasında mübarek gün ve gecelerde, sünnet, düğün gibi toplantılarda ve diğer vesilelerle sevilerek okunmuş ve dinlenmiştir. Müslümanların Muhammed aleyhisselama olan aşk ve muhabbetlerine tercüman olmuştur. Mevlid’in yazılış sebebi de Süleyman Çelebi’nin Peygamber efendimize duyduğu engin muhabbettir.
Süleyman Çelebi’nin Bursa Ulu Camideki imamlık yıllarında, İranlı bir vaiz, kürsüde Bakara suresinin 285. ayetini kendi bilgisine göre tefsir etti. Allahü tealanın gönderdiği peygamberler arasında hiçbir fark görmediğini ve Muhammed aleyhisselamın hazret-i isa peygamberden daha üstün tutulmayacağını söyledi. İranlı vaizin bu bozuk ve hakikatlere uymayan şahsi düşünceleri, Süleyman Çelebi’nin Muhammed aleyhisselam için gönlünde duyduğu aşk ve muhabbete ziyadesiyle tesir etti. Bu türlü iddiaları cevaplandırmak ve sahiplerini susturmak, Muhammed aleyhisselamın bütün diğer peygamberlere üstün, son peygamber olduğunu isbatlamak için Mevlid’ini yazdı. Mevlid; baştan sona kadar Ehl-i sünnet itikadını, Allahü tealanın mutlak iradesini, alemi yoktan var ettiğini ve Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) hiçbir mahlukta bulunmayan üstün, yüksek ve emsalsiz vasıflarını anlatır. Her kelimesinde gönlü Resulullah aşkı ile yanan bir müminin engin aşk ve muhabbet kokuları vardır. Diğer peygamberlere olan bütün üstünlükler de en güzel ve en veciz kelime ve ifadelerle anlatılmıştır.
- 1-Münâcât faslı,
- 2- Velâdet faslı,
- 3- Mûcizât faslı,
- 4- Mi’rac faslı,
- 5-Vefat faslı,
- 6- Duâ faslı.
1422’de vefat ettiği düşünülen Süleyman Çelebi’nin mezarı Bursa’da Çekirge yolu üzerindedir. Mezarının bulunduğu yere 1952’de bir türbe yapılmıştır.
Mefhar – i Mevcudât, Hazret-i Fahr-i Alem
Muhammed Mustafâ râ Salevât
Allâh adın zikredelim evvela
Vacib oldu cümle işte her kula
Allâh adın her kim ol evvel anâ
Her işi âsan eder Allâh anâ
Allâh adı olsa her işin önü
Hergiz ebter olmaya anın sonu
Bir kez Allâh dese şevkile lisan
Dökülür cümle günah misli hazan
İsm-i pâkin pâk olur zikreyleyen
Her murada erişir Allâh diyen
Aşk ile gel imdi Allâh diyelim
Dert ile göz yaş ile ah edelim
Ola kim rahmet kıla ol padişah
Ol Kerimü ol Rahimü ol ilâh
Birdir ol birliğine şek yokdürür
Gerçi yanlış söyleyenler çok dürür
Cümle alem yok iken ol var idi
Yaradılmıştan Gani Cebbâr idi
Var iken ol yok idi ins-ü melek
Arşü ferşü ayü güm hem nüh felek
Sün ile bunları, ol var eyledi
Birliğine cümle ikrar eyledi
Kudretin izhâr edüp hem ol Celil
Birliğine bunları kıldu delil
‘Ol! ‘ dedi bir kere var oldu cihan
‘Olma! ‘ derse, mahv olur ol dem hemân
Haşre dek ger denilirse bu kelâm
Nice haşr ola, bu olmaya temâm
Pes Muhammeddir bu varlığa sebeb
Sıdk ile ânın rızasına kıl taleb
Ey azizler işte başlarız söze
Bir vasiyet kılarız illa size
Ol vasiyyet kim derim hem tuta
Mis gibi kokusu canlarda tüte
Hakk Teala rahmet eyleye anâ
Kim beni ol bir dua ile anâ
Her kim diler bu duada buluna
Fatiha ihsan ede ben kuluna
(Mevlid-i Şerif-in müellifi Merhum Süleyman Süleyman Çelebi Hazretleri´nin ruhu için ve bu satırları okuyan, dinleyen, okumasına sebep olanlardan yaşayanların ruhu makamlarına, ahirete göçmüş olanlarının da ruhlarına El-Fatiha.)
HAK TEALA BAHRİ
Hak Teala çün yaratdı Ademi
Kıldı Ademle müzeyyen alemi
Ademe kıldı feriştehler sücud
Hem anâ çok kıldı ol lûtf issi cûd
Mustafa nurunu alnından kodu
‘Bil habibim nurudur bû nur dedi’
Kıldı o nur anın alnında karar
Kaldı anın ile nice ruzigâr
Sonra Havva alnına nakletdi bil
Durdu anda dahi nice ayü yıl
Şit doğdu anâ nakletti bu nur
Anın alnında tecelli kıldı nur
Erdi İbrahimi İsmaile hem
Söz uzanûr eğer kalanın der isem
İşbu resm ile müselsel muttasıl
Ta olunca Mustafa´ya müntekil
Geldi çün ol rahmeten lil´alemin
Vardı nur anda karar etti hemin
‘Ger dilersiz, bulasız oddan necât
Aşk ile, derd ile edin essalat’
VİLADET BAHRİ
Şefiul´usati fi yevmil´arasat,
Hazreti-i Ahmedü Mahmudû Muhammed Mustafa râ Sâlevat
Amine hatun Muhammed annesi
Ol sadeften doğdu ol dür danesi
Çünki Abdullah´dan oldu hâmile
Vakt erişdi hefte vü eyyam ile
Hem Muhammed gelmesi oldu yakîn
Çok alametler belirdi gelmedin
Ol Rebiul evvel ayı nicesi
On ikinci gice isneyn gecesi
Ol gice kim doğdu ol hayrûl beşer
Anesi anda neler gördü neler
Dedi gördüm ol Habibin ânesi
Bir acep nur kim güneş pervanesi
Berk urup çıktı evimden nagehan
Göklere dek nur ile doldu cihan
Gökler açıldı ve feth oldu zulem
Üç melek gördüm elinde üç alem
Biri meşrık biri mağribde anın
Biri damında dikildi Kâ´benin
Bildim anlardan kim ol halkın yeği
Kim yakin oldu cihana gelmeği
Bildim anlardan ki ol halkın beyi
Kim yakın oldu cihanâ gelmeyi
İndiler gökten melekler saf ü saf
Kabe gibi kıldılar evim tavaf
Hem hava üzre döşendi bir döşek
Adı Sündüs, döşeyen anı melek
Çün göründü bana bu işler ayân
Hayret içre kalmış idim ben hemân
Yarılıp çıktı divardan nagehan
Geldi üç huri banâ oldu ayan
Bazıları derler ki ol üç dilberin
Asiye´ydi biri ol meh-peykerin
Biri Meryem hatun idi aşikâr
Birisi hem hûrilerden bir nigâr
Geldiler lutf ile ol üç mehcebin
Verdiler bana selam ol dem hemin
Çevre yanıma gelip oturdular
Mustafayı birbirine muştular
Üç alem dahi dikildi üç yere
Her birisin edeyim nerden nere
Dediler oğlun gibi hiç bir oğul
Yaradılalı cihan gelmiş değil
Bu senin oğlun gibi kadri cemil
Bir anâya vermemiştir ol Celil
Ulu devlet buldun ey dildare sen
Doğuserdir senden ol hulki hasen
Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır
Bu gelen tehvid-i irfan kânıdır
Bu gelen aşkina devreyler felek
Yüzüne müştakdürür ins ü melek
Bu gice ol gicedir kim, ol şerif
Nur ile alemleri eyler latif
Bu gice şâdân olur erbâb- dil
Bu giceye can verir eshab-ı dil
Rahmeten lil´alemindir mustafa
Hem şefiu´l-muznibindir mustafa
Vasfını bu resme tertib etdiler
Ol mübarek nuru tergib ettiler
Amine eder çü vakt oldu tamam
Kim vücuda gele ol hayrül enam
Susadım gayet hararetten kati
Sundular bir cam dolusu şerbeti
Şerbeti karşımda tutdu hûriler
Bunu sana verdi Allah dediler
Kardan ak idi ve hem soğuk idi
Lezzeti dahi şekerde yok idi
İçtim anı oldu cismim nura gark
Edemedim kendimi nurdan fark
Geldi bir ak kuş kanâdiyle revan
Arkamı sıvadı kuvvetle heman
Doğdu ol saatte ol sultan-ı din
Nura gark oldu semavat ü zemin
Sallü aleyhi sellimü teslima
Hatta tenali cennetten ve naima
Essalatü vesselamü aleyke Ya Resulallah
Esselatü vesselamü aleyke Ya Habiballah
Essalatü vesselamü aleyke
Ya Seyyidel-evveline velâhirin.
MERHABA BAHRİ
Yaradılmış cümle oldu şadüman
Gam gidip alem yeniden buldu can
Cümle zerrat-i cihan edip seda
Çağrışuben dediler kim merhaba
Merhaba ey âl-i sultan merhaba
Merhaba ey kan-i irfan merhaba
Merhaba ey sırr-ı fürkan merhaba
Merhaba ey derde dermân merhaba
Merhaba ey bülbül-i bağ-ı Cemâl
Merhaba ey derde derman merhaba
Merhaba ey mah-ü hürşid-i Hüda
Merhaba ey Hakk´dan olmayan cüdâ
Merhaba ey asi ümmet melcei
Merhaba ey çaresizler eşfai
Merhaba ey can-ı bâki merhaba
Merhaba uşşaka saki merhaba
Merhaba ey kudreti ayn-ı Halil
Merhaba ey has-ı mahbub-u Celil
Merhaba ey rahmeten lil´alemin
Merhaba sensiz şefia´l müznibin
Merhaba ey Padişah-ı dû cihân
Senin için oldu kavnile mekan
Ey cemali gün yüzü bedr-i münir
Ey kamû düşmüşlere sen dest-gir
Dest-girisin kamu üftadenin
Hem penahı bende-vü azadenin
Ey gönüller derdinin dermanı sen
Ey yaradılmışların sultanı sen
Sensin ol sultan-ı cümle enbiya
Nur-i çeşm-i evliya vü asfiya
Ey risalet tahtının sen hatimi
Ey nübüvvet mührünün sen hatemi
Çünkü nurun ruşen etdi alemi
Gül cemalin gülşen etdi alemi
Oldu zail zulmet-i cehl-ü dalâl
Buldu bâğ-ı marifet ayn-i kemal
Ya Habiballah bize imdad kıl
Son nefes didarın ile şad kıl
Ger dilersiz, bulasız od-dan necât
Aşk ile, derd ile edin es-salat
Çünkü ol mahbub-i Rahman ü Rahim
Kıldı dünyayı cemalinden naim
Birbirine muştalayıp her melek
Raksa girdi şevk ü şadından felek
İşbu heybetten Amine hub rû
Bir zaman aklı gidüp geldi gerû
Gördü gitmiş huriler hiç kimse yok
Görmedi oğlun tazarru kıldı çok
Huriler aldı tasavvur kıldı ol
Hayret içre çok tefekkür kıldı ol
Çevre yanın isteyü kıldı nazar
Gördü kimbir köşede hayrü´l-beşer
Şöyle Beytullaha karşı ol Resul
Yüz yere vurmuş ve secde kılmış ol
Secdede başı dili tahmid eder
Hem kaldırmış parmağın tehvid eder
Debrenür dudakları söyler kelâm
Anlayamazdım ne derdi ol hümam
Kulağım ağzına verdim dinledim
Söylediği sözü ol dem anladım
Der ki ey Mevlâ yüzüm tuttum sanâ
Ya İlahi ümmetim ver- gil banâ
Ümmetim dedi sanâ çün Mustafa
Ver salavat sen de anâ bul safa
MIRACI HAZRETI PEYGAMBER
Sahibü´l hullet-i vettaç, verakib´ül büraki fi leyleti´l mir´ac
Hazret-i Ahmed-i Mahmud-ü Muhammed Mustafa ya salevat
Gel beri ey aşk od´una yanıcı
Kendüyi maşuka aşık sanıcı
Dinle gel mir´acın ol şahın ayan
Aşık isen aşk oduna durma yan
Bir düşenbih gecesi tahkik haber
Leyle-i kadr idi o gece meğer
Ol hümayun bahtı ol kadri yüce
Ümmühanın evine vardı gece
Anda iken nagehan ol yüzü ak
Cennete var dedi Cebrail Hak
Bir murassa taç ve bir hulle kemer
Hem dahi al bir burak-ı muteber
Ol habibime ilet binsin anâ
Arşımı seyreylesin görsün beni
Cebrail çün cennette vardı revan
Gördü kimin kırk burak otlar heman
İçlerinden bir burak ağlar kati
Yemez, içmez, kalmamış hiç takati
Gözlerinden yaşı ceyhun eylemiş
Ciğerini dert ile hun eylemiş
Dedi Cebrail nedir ağladığın
Hüznile can ü ciğer dağladığın
Baki yoldaşın yeyip içip gezer
Sen inilersin, canın ne sezer?
Dedi bırk bin yıl durur kim ya emin
Aşk durur banâ yemek, içmek hemin
Nagehan bir ün işitti kulağım
Ol zamandan bilmezem sağu solum
Ya Muhammed deyuben çağırdılar
Bir seda birden yürekler deldiler
Ol zamandan bilmezem kim nolmuşam
Ol adın ismine aşık olmuşam
Yüreğim içinde eridi yağım
Aşık oldu görmeden bu kulağım
Cenneti başıma aşkı dar eder
İşimi veleyl-ü nehar üş zar eder
Gerçi zahir cennet içinde duraram
Ma´nide narın azabın görürem
Ger eremezsem visaline anın
Uruserem terkini can ü tenin
Cebrail eder buraka ey burak
Verdi Hak maksudunu kılma firak
Kimde kim aşkın nişanı vardurur
Akibet maşuka anı er görür
Gel beru maşukuna er göreyim
Yüreğin zahmine merhem urayım
Aldı cebrail burakı ol zaman
Ta Cenab-ı Ahmede geldi heman
Hak selam etti sanâ ey Mustafa
Kim mübarek hatırın bulsun safa
Dedi kim gelsin konuklarım anı
Arşımı seyreylesin, görsün beni
Bu gece zahir olur esrar-ı Hak
Gösteriserdir sanâ didar-ı Hak
Zemzem ile doldu kevn ile mekan
Arşa varır dediler Fahr-i Cihan
Hem sekiz cennet kapısı açtılar
Alemin üstüne rahmet saçtılar
Gel gidelim Hazrete ya Mustafa
Muntazırdır anda ashab-ı safa
Sanâ cennettten getirdim bir burak
Deveti Rahmandurur eyle yirak
Durdu yerinden hemanden Mustafa
Kodu tacı başına ol pür safa
Çekti ol demde burakı Cebrail
Önüne düştü anâ oldu delil
Tarfetül´ayn içre ol şahı harem
Geldi Kudse erdi vü bastı kadem
Enbiya ervahı karşı geldiler
Mustafaya izzet ikram kıldılar
Pes geçip Mihriba ol hayrü´l enam
Enbiya ervahına oldu imam
İki rekat kıldı Aksada namaz
Öyle emretmiş idi ol bi niyaz
Ol gece durmadı ceylan eyledi
Şöyle kim eflaki seyran eyledi
Her biirnden türlü hikmet gördü ol
Ta ki vardı Sidreye erişti ol
Cebrailin durağıdır ol makam
Nüh felek ta kim tutalıdan nizam
Kaldı Cebrail makamında hemin
Dedi anâ Rahmeten lil alemin
Bilmezem bu yollrı ben nideyim
Kim garibem bunda kande gideyim
Cebrail dedi Resule ey Habib
Sanmagil bu yerde sen garib
Senin için yaratıldı nüh felek
İns ü cinnü, hur ü cennet hem melek
Bundan hatmoldu benim seyrangahım
Maverasından dahi yok ââhım
Ban böyle emredübtür Zülcelal
Açmayam ben bundan öte perrü bâl
Eğer geçem bir zerre denlu ileru
Yanârım baştan aşağı ey ulu
Dedi Cebraile ol şah-ı cihan;
Pes makamında dur imdi sen heman
Rah-ı aşkta kim sakınır canını
Ol kaçan görse gerek canânını
Çün ezelden banâ aşk oldu delil
Yanâr isem yanâyım ben ey Halil
Rah-ı aşk sanma gafil serseri
Belki katmer nesnedir vermek seri
‘Ger dilersiz, bulasız oddan necât
Aşk ile, derd ile edin essalat’
Söyleşirken Cebrail ile kelam
Geldi Refret önüne verdi selam
Aldı ol şah-ı cihanı ol zaman
Sidreye gitti vü getirdi heman
Gördü gök ehli ibadettre kamu
Her biri bir türlü taatte kamu
Kim tehlil ü kimi temcid okur
Kimi tesbih ü kimi tahmid okur
Kimi kıyamda kimi kılmış rükû
Kimi Hakka secde kılmış ba huşû
Kimisini aşk-ı Hak almış durur
Valehü hayran´ü mest kalmış durur
Hep gök ehli cümle karşı geldiler
Mustafaya izzet ikram kıldılar
Merhaba ya muhammed dediler
Ey şefaat kân-ı Ahmed dediler
Her biri kutladı mi´racını
Dediler giydin saadet tacını
Yürü kim meydan senindir bu gece
Sohbeti sultan senindir bu gece
Ermedi evvel gelen bu devlete
Kimse layık olmadı bu ri´fate
Çünkü kamusun görüp geçti öte
Vardı erişti ol ulu hazrete
Bi hurufu lafs-ı sazt ol padişah
Mustafaya söledi bî iştibah
Dedi kim mahbubu matlubun benem
Sevdiğin can ile mabudun benem
Gece gündüz durmayıp istediğin
Nola kim görsem cemalin dediğin
Gel Habibim sanâ aşık olmuşam
Cümle halkı sanâ bemde kılmışam
Ne muradın var ise kılam reva
Eyleyem bir derde bin türlü deva
Mustafa dedi ya rabbenalalemin
Ey hatabuşu atası çok kerim
Ol zaif ümmetlerin hali ne ola
Hazretine nice anlar yol bula
Gece gündüz işleri isyan kamu
Korkarım ki yerleri ola tamu
Ya İlahi hazretinden hacetim
Bu durur kim olan makbul ümmetim
Hak Tealadan erişti bir nida
Ya Muhammed ben sanâ kıldım ata
Ümmetini sanâ verdim ey Habib
Cennetimi anlara kıldım nasib
Ey habibim nedir ol kim diledin
Bir avuç toprağa minnet eyledin
Ben sanâ aşıkı olucak ey latif
Senin olmaz mı dü alem eş şerif
Zatıma mir´at edindiğim zatını
Bile yazdım adım ile adınıı
Hem dedi kim ya Muhammed ben seni
Bilürem göremeğe doymazsın beni
Liyk varıp davet et kullarımı
Ta gelüben göreler didarımı
Tarfet-ül ayn içere ol Fahri cihan
Ümmühanı evine geldi heman
Her ne vaki oldu ise serseter
Cümlesin ashabına verdi haber
Dediler ey kıble-i İslam-ı din
Kutlu olsun sanâ mir´ac-ı güzin
Biz kamumuz kullarız sen şahsın
Gönlümüz içinde ruşen mahsın
Ümmetin olduğumuz devlet yeter
Hizmet kıldığımız izzet yeter
EVVEL ANDIK
Evvel andık anı kim evveldir ol
Evveline bulmadı hiç akl yol
Evvelin ol evvelidir bigûman
Ahirin hem ahiridir cavidan
Çünkü Hak evvelliğin bildik ayan
Dinle imdi kılayım sûn´un beyan
Hak Tela ne yarattı evvela
Cümle mahlukattan kim evvel ola
Mustafa nurunu evvel kıldı var
Sevdi anı ol kerimü girgidar
Her ne türlü kim saadet vardürür
Yahşi hu, gerekli adet vardürür
Hak sanâ verdi mükemmel eyledi
Yaradılmıştan mufaddal eyledi
Andan oldu her nihan-ü aşikar
Arş-ü ferş-ü yerde gökte ne ki var
Ger Muhammed olmaya idi ayan
Olmayıserdi zemin ü asuman
Hem vesile olduğu içün ol Resul
Ademin Hak tevbesini kıldı kabul
Ger Muhammed gelmeseydi aleme
Tac-i izzet ermez idi Ademe
Nuh anıçün buldu hem garktan necat
Daği doğmadan göründü mûcizat
Cümle anın dostluğuna adına
Bunca izzet kıldı Hak ecdadına
Ceddi olduğiçün anın hem Halil
Narı cennet kıldı anâ ol Celil
Hem dahi Musa elindeki asa
Oldu anın hürmetine ejderha
Ölmeyip İsa gök´e buldu yol
Ümmetinden olmak için idi ol
Gerçi kim bunlar dahi mürseldürür
Lîk Ahmed ekmelü efdaldürür
Çün temenni kıldılar Haktan bular
Kim Muhammet ümmetinden olalar
Sünnetin tut ümmeti ol ümmeti
Ta nasip ola sanâ Hak rahmeti