Sultan Mahmud; Dindar, Şair, Besteci ve Hat Sanatkarı Padişah
Çağdaşlarınca bazan göklere çıkartılarak “müceddid”, bazan da yerin dibine hatırılarak “gavur padişah” olarak nitelenen II. Mahmud’un dini salabeti hakkında da birkaç söz söylememek eksiklik olur.
Saltanatının ilk yıllanndan itibaren tekke ve medrese mensuplan arasındaki anlaşmaz1ıklan ilmi bir şekilde tespit için samimi gayret gösteren bu padişahın tekke ve zaviyeleri ıslah faaliyetleri ayrı bir araştırma konusudur.
Sultan Mahmud Yeniçeri Ocağı’nı kaldınr kaldırmaz, ocakla ilişkili olan Bektaşi tekkelerini kapattı ı. devlet dairelerine resmini astırdı . serpuşu de iştirdi i vs. gibi gerçekleştirdi i taklidi yeniliklerin bir ço un bazı devlet ricalı ve halk tarafından tasvip edilmedi i blr gerçektir.
Merkeziyetçi politikasının bir merhalesi olarak Mekke-Medine ve padişah vakıflan dışındaki bütün vakıfları, kurdurdu Evkaf-ı Hümdyun Nezareti ‘ne ba larken, yıllardır varlıklarını zengin vakıf gelirleriyle yan müstakil sürdüren tekke erbabım karşısına almıştı.
Gerçekten Sultan Mahmud ‘un bu şekilde tekke ve medrese mensuplarına önemli darbe vurmasından, yani evkaf gelirlerinin hazineye aktarılmasından sonra, birçok dini yapım ve onarın için ödenek bulamaz hale geldiği anlaşılmaktadır.
İnkılaplarını yaparken, şer’f esaslardan taviz vermez tutumlanyla Bektaşili in tam karşısında olan Nakşıbendili in Hidiyye kolu mensuplarının o sıralardaki Bektaşi-Nakşi mücadelesine geçici tedbir olarak İstanbul’dan Sivas’a sürdü ü de do rudur.
İşte bir yandan yeni mektepler kurarak devlet kadrolarını mekteplilere verip medreseyi ikinci planda bırakan, bir yandan da tekke mensupların nüfuzunu kıran tutumuyla II. Mahmud, 1837 yılında bir gün atıyla köprüden geçerken Şeyh Saçlı adında bir dervişin: “Ey gavur padişah, işlediğin mel’anetlere hMa. doymadın mı? Dinsizliğinin hesahım elbette All senden soracaktır. Ecdadımn müesseselerini yıkıyor, İsldmiyeti harap ediyor, hem kendinin, hem de bizim üzerimize Hz. Peygamber’in gazabını celbediyorsun” sözlerine muhatap olmuştur. Maiyetindekiler, bu adamın deli olduğunu söylemişlerse de, Saçlı Şeyh tekrar sesini yükselterek, “hayır, asıl deli olan işte bu padişah ile onun iğrenç müşdvirleridir … Bu sözlerim inşallah doğru yoldan sapmış olanları uyandırır.
Bu derviş velev bir meczub bile olsa, söylediği sözler Sultan Mahmud reformlarının tarikat erbabınca tepkiyle karşılandığının bir delili sayılabilir. ·
Yukarıdaki tutum ve faaliyetleri göz önüne alınarak bu padişah için dinsiz denilebilir mi? Sultan Mahmud’un dini sohbeti hakkında en kesin bilgileri çağdaş kaynaklardan edinmek mümkündür. Zamanm hekimbaşılarından Abdülhak Molla’nın Tarih-i Liva adlı ruznftmesi bu hususta günümüze pek değerli malumat aktarmaktadır.
Efradı saray ağalanndan oluşan ve yeni kurulan süvari birliklerini Rami Kışiası ‘nda binbaşı kıyafetiyle bizzat talim ettiren Sultan Mahıiıud’uiı, burada iki yıla yakın bir süre kaldığı yukanda belirtilmişti. Abdülhak Molla’nın bizzat müşahedelerine dayanan bu eserinden anlaşıldığına göre .Padişah, hemen her geceyi, başta kışla camii olmak üzere Eyüp, Davudpaşa, Topçular gibi civar camilerde zikir, tevhid, dua ve ilmi mübaheselede geçirmiştir. Ayrıca, kendisinin Mevlevi ve Nakşi olduğu rivayet edilen II. Mahmud’un, tarikat erbabının gönlünü almak için tekkeler, sebiller, camiler inşa ve tamir ettirdiği; mevlevi meşftyıhına maaşlar başlattığı da bilinmektedir. Hatta zaman zaman Yenikapı ve Galata mevlevihanelerine giden padişah, neşrettiği bir fermanla: “Memmik-i Osmaniyedeki aynı tarikata ait bütün tekkeleri-mevleviler için Konya’daki, Bektaşiler için ise Hacıbektaş’taki dergathlar müstesna- aynı tarikatın i postnişinliğine bağlayarak tekkeleri zapturapt aItına almak istemiştir.
Il. Mahmud’un yabancı danışinanlarından Helmut von Moltke’nin, “Sultan’ın dini sohbebeti o kadar ileriydi ki, ölümünden birkaç gün önce, hemen hemen ölüm halindeyken, cuma namazı için kendisini Bayezid Camii ‘ne taşıtması bunu ispatlar” sözü, bu Osmanlı hükümdanna yapılan dinsiz veya gavur ithamlannın sübjektifliğini gösterir. Yine ölümünden iki yıl önce çıkardığı bir hatt-ı hümfiyunla, memleketin her yerinde cemaatle namaz kılınması hakkındaki emir münasebetleriyle her sancağa on beşer cilt ilmihal ve Dürr-i yekta kitapları göndermesi; yeni kurulan askeri birliklerin dini eğitimleri için imamlar ve hocalar tahsis etmesi, ona yapılan itharnıann insafsızlığı hakkında susturucu delillerdir.
Hemen her Osmanlı padişahı gibi II. Mahmud da, geleneksel Türk sanatlarından birine, hatta birkaçma vatkıftı. “Adli” mahlasıyla yazdığı şiirlerle değerli bir iştir,60 klasik Türk musikisi repertuanna girmiş marş ve bestelerinden başka, tanburi, neyzen ve hanende olarak değerli bir musikişinfts, 61 günümüze örnekleri intikal eden meşkleri ile de o, bir hattattır. 62 Bunlar üzerinde konuşacak kifftyette olunmadığından, Sultan Mahmud ‘un bu yönleri erbabına havale olunur.
Özellikle XIX. yüzyılda Osmanlılar’da yenileşme işine hep batılı devletlerin baskısıyla kalkışılmıştır. Çoğu zaman da Batı devletlerinin politik çıkar ve oyunlarına alet olunmuştur. Dış baskı kalkınca gevşeklik başlamıştır. Onuıı için LMe Devri’nden beri yapılan ısiahat girişimleri genellikle başarısız olmuştur. Yapılan savaşlardan mağlup ve borçlu çıkılmıştır. II. Mahmud devrinde durum farklı değildir. Tanzimat’la birlikte Türkiye Batı ekonomisinin hükmü altına girniştir.