FARABİ Kimdir? Kısa Biyografisi Nedir? Hakkında Önemli Ansiklopedi Bilgileri
Fârâbî’nin Hayatı ve Müzik Teorisi Üzerine Eserleri Fârâbî, müzik dışında mantık, ahlâk, siyaset, matematik ve felsefe gibi bir çok alanda önemli eserler vermiş çok yönlü bir bilgindir. Eski Grek felsefesini yorumlayarak geliştirmiş, İslâmiyetle Plâton (Eflatun) ve Aristo felsefelerini bağdaştırmaya çalışmıştır.
İslâm felsefesinin kurucusu kabul edilen Fârâbî’ye, Aristo’dan sonra gelen ikinci öğretmen anlamında Hâce-i Sânî unvanı verilmiştir. İslâm dünyası dışında da büyük etkisi olan Fârâbî Ortaçağ Avrupası’nda Alpharabius Avenassar adıyla tanınır. Uzun adı Ebû Nasr Muhammed b. Muhammed b. Tarhan b. Uzluğ el-Fârâbî olan bilgin, 870 civarında bugün Kazakistan sınırları içinde olan Fârâb şehri yakınlarındaki Vasiç’te doğar. Dönemin büyük kültür merkezlerinden biri olan Bağdat’a gelerek Aristo’nun eserlerini Arapça’ya tercüme eden bilginlerden birisi olan Ebû Bişr Matta b. Yûnus’la felsefe çalışır.
Daha sonraları Hârran’a giderek İskenderiye Grek ekolüne bağlı Yuhannâ b. Haylân’la çalışmalarını sürdüren Fârâbî, eski Yunan bilimlerinde iyice uzmanlaşır ve dönemin diğer bilginlerini geride bırakır. 942 yılında Hemdânî hükümdarı Seyfüddevle’nin daveti üzerine Halep’e yerleşerek bu hükümdarın çevresine katılır. Ünlü bilgin 950 yılındaki ölümüne kadar çoğunlukla Halep’te yaşar ve kendisinden faydalanmak için çeşitli yerlerden buraya gelen öğrencilere dersler verir .
Fârâbî’nin müzik konusunu ele aldığı eserleri Kitâbu’l-Mûsikâ’l-Kebîr, Kitâbü İhsâi’l- İkâat, Kitâb fi’l-İkâat’tır. Ayrıca ünlü eseri İhsâu’l-Ulûm’da dönemin ilimleri arasında müziği de sayarak, bu ilmin öneminden ve özelliklerinden bahseder, melodilerin çeşitleri, nasıl terkip edildikleri, daha tesirli olmaları için hangi özellikleri taşımaları gerektiği gibi konuları ele alır. Müzikle ilgili çalışmaları arasında en fazla tanınanı Kitâbu’l-Mûsikâ’l-Kebîr (Büyük Mûsikî Kitabı)’dir. Ortaçağda müzik teorisi üzerine
yazılmış olan Arapça kitapların en ayrıntılı ve sistemli olanlarından biri olan bu eser, müzik dünyasında geniş tesirler uyandırmış, Paris, Salamanca ve Bağdat gibi yerlerde okunmuştur. Kitapta diziler, aralıklar, cinsler, çalgılar ve ritim gibi çok çeşitli konularda önemli bilgiler bulunur ve dönemin çalgıları hakkında verilen bilgiler organoloji ve müzik tarihi açısından büyük kıymet taşır. Bu eserde çeşitli müzik enstrümanlarının perde yapısı ve akordu hakkında verilen ayrıntılı bilgiler o dönemin müziklerinde kullanılan ses sistemi ve aralıklara ışık tutar (Can, 2001, 9-10). H. G. Farmer ve E. Neubauer gibi Batı’lı araştırmacılar da Kitâbu’l-Mûsikâ’l-Kebîr’i, “yazarın geniş bilgisi ve kusursuz metoduyla eşsiz bir bilim adamı olarak, Doğu müziği teorisini kurmak amacıyla kaleme aldığı Arapça’da yazılmış en önemli kaynak” olarak kabul ederler (Farmer, 1987, 681; Neubauer, 2002, 368). Farmer ayrıca, ünlü bilginin ses ile müziğin fizik ve fizyolojik esaslarını inceleme şekli bakımından Grekleri bile aşmış olduğunu, Greklerin hiçbir eser bırakmadığı çalgılar konusunda ayrıntılı araştırmalar yaptığını da vurgular (Farmer, 1987, 681). Kitâbu’l-Mûsikâ’l-Kebîr’in, Avrupa’da çektiği ilgi XX. yüzyılda da devam etmiş, eser Fransızca bir tercümesiyle Rodolph d’Erlanger (ö. 1932) tarafından neşredilmiştir (D’Erlanger, 1930). Ünlü bilgin Kitâb fî’l-îkaat ve Kitâbü İhsâi’l-îkaât adlı eserlerinde ise ağırlıklı olarak ritim bahsini ele alır, îkaın terkipleri, temel usullerin taksimatı ve tasnifi gibi konuları işler (Shiloah 1979, 102). Doğuda olduğu kadar Batıda da derin tesirler uyandıran Fârâbî’nin eserleri Lâtinceye çevrilerek, XI. yüzyıldan itibaren gelişmesini sürdürmekte olan Avrupa müziğine önemli katkılarda bulunmuştur. Fârâbî’nin Avrupa’daki çeşitli kütüphanelerde bulunan müziğe dair bazı yazıları Henry George Farmer (ö. 1965) tarafından kısaltılarak İngilizce tercümeleriyle beraber el-Fârâbî’s Arabic-Latin Writings on Music adıyla neşredilmiştir
TÜRKÇE MÜZİK YAZMALARINDA FÂRÂBÎ
Türkçe Müzik Yazmalarında Fârâbî Ortaçağ İslâm dünyasında, Plâton, Aristo, Euclid, Nicomachus ve Ptolemy gibi eski Grek bilginlerinin eserlerinin Arapça’ya tercüme edilmesinden sonra IX. ve XIV. yüzyıllar arasında müzik teorisine ait pek çok Arapça ve Farsça müzik kitabı yazılmıştır.
Kindî (ö. 874) gibi ilk yazarların eserleri büyük ölçüde eski Greklerden çeviri niteliğindedir. Tarentum’lu Aristoxenus’un (IV. yüzyıl), Elementa Harmonica’sı, Euclid’e (III. yüzyıl) mal edilen Sectio Canonis, Geresa’lı Nicomachus’un (II. yüzyıl) Enchiridion’u, Ptolemy’nin (II. yüzyıl) Harmonica’sı, Aristides Quintilianus’un (IV. yüzyıl) De Musica’sı gibi Grek kaynakları İslâm dünyasında müzik teorisi alanında yazılan ilk eserlerin temel kaynağını oluşturmuştur .
Fârabî’nin çalışmaları, Ortaçağ İslâm dünyası müzik teorisinde Greklerinkinden daha özgün ve ayrıntılı bir müzik teorisi ortaya konulmasında dönüm noktası niteliğindedir. Fârabî, kendisinden sonraki yazarlar arasında büyük saygı ve kabul görmüş ve eserleri X. ve XV. yüzyıllar arasında yazılan hem Arapça hem de Farsça müzik kitaplarının temel kaynakları arasında yer almıştır. Bu döneme ait müzik teorisinde Fârabî’nin etkisi en fazla, sesin oluşumu ve yayılması, perdeler, aralıklar ve cinsler gibi konularda görülür, Safiyuddin ve Merâgalı Abdülkâdir gibi önemli şahsiyetler başta olmak üzere hemen her yazarda kendisinden alıntı ve nakillere rastlanır
IX ve XIV. yüzyıllar arasında İslâm dünyasında hızla gelişerek geniş bir coğrafî alanda yaygınlık kazanmış uluslar arası nitelikteki müzik yapısı XV. yüzyılda artık eski önemini kaybeder ve başta Türkler, Araplar ve Farslar olmak üzere çeşitli Müslüman toplumların müzik kültürlerinde daha kişisel karakterde farklı gelişme çizgileri kendini göstermeye başlar.
Yükselen Osmanlı Devleti’nde özellikle İstanbul önemli bir ilim ve sanat merkezi hâline gelir ve XV. yüzyıldan başlamak üzere ilk Türkçe müzik kitapları görülmeye başlar. Aralarında Sultan II. Murat Han, Fatih Sultan Mehmet Han ve II. Beyazıd gibi padişahların, Çandarlızâde İbrahim, Karamânî Mehmet, Sinan Paşa, Fenerîzâde Ahmed, Veliyüddin oğlu Ahmed, Cezerî Kasım Paşa gibi devlet adamlarının ve çeşitli sancaklarda bir çok şehzâdenin yer aldığı devrin önde gelenlerinin, ilim ve sanata verdiği destek sonucunda çeşitli dillerde çok sayıda müzik kitabı yazılır.
Bunlar arasında yer alan otuz dördüncü bölümü müziğe ayrılmış manzum bir ansiklopedik eser olan Bedr-i Dilşâd’ın Muradnâme’si, Lâdikli Mehmet Çelebî’nin Zeynü’l-Elhân’ı, saray müzikçilerinden Hızır bin Abdullah’ın Edvâr’ı, Yûsuf bin Nizâmeddin Kırşehrî’nin Mûsikî Risâle’si, Seydî’nin Matla‘ı Türk müzik tarihinin ilk Türkçe kitaplarıdır.
Yazarları, müzik teorisine yaklaşımları açısından iki ana grupta toplamak mümkündür.
Birinci grupta yer alan Abdülkâdir Merâgî, Lâdikli Mehmet Çelebî, Fethullah Mümin Şirvânî ve Alişâh bin Hacı Büke gibi isimler İslâm dünyasında Fârâbî, İbn-i Sînâ ve Safiyuddin tarafından ortaya konulan müzikteki matematiksel ve fiziksel konuları aynı üslûp içerisinde ele almaya devam ederler.
Aralarında Yusuf bin Nizâmeddin Kırşehrî, Hızır bin Abdullah ve Seydî gibi isimlerin yer aldığı bir kısım müzik nazariyatçısı ise yazmış oldukları eserlerde, tel üzerinde perde hesaplamaları, aralık ve oranlarla ilgili matematiksel işlemler, uyumsuzluk sebepleri, dörtlü ve beşli cinslerin düzenlenmesi gibi konulara çok az yer vererek ve hatta kimi zaman hiç girmeyerek geleneksel çizgiden farklı yeni bir yol izler.
Türk müziğinde Ortaçağ İslâm dünyasında yazılmış eski müzik kitaplarındaki matematiksel nitelikteki birtakım teorik konuların yerini uygulamaya yönelik unsurların aldığı bu yeni tarz XV. yüzyıldan başlayarak hızla benimsenir ve yaygınlık kazanır. Bu tarzı benimseyen yazarların eserlerinde ağırlık merkezini daha çok makam ve terkip tanımları seyir tarifleri, müziğin insanlar üzerindeki etkileri, burçlar ve yıldızlar gibi konular oluşturur. Bu konular karşılıklı bir sohbet tarzında ele alınır ve anlatım sık sık ilgi çekici olay ve hikâyelerle süslenir.
Bu yazarların hemen hepsi müzik teorisindeki matematik ve fiziksel konuların üzerinde eski kaynaklardaki gibi uzun uzun durmak yerine sürekli müziğin kitaplardan tam olarak öğrenilemeyeceğini vurgulayarak icra ve pratiği ön plâna çıkarmıştır.
Eski tarzın son ustası Lâdikli Mehmet Çelebî’den sonra aralık, cinsler ve dizilerle ilgili kökü eski Greklere dayanan bir çok matematiksel detay büyük ölçüde terk edilir. Bu dönemden itibâren Türkçe müzik kitaplarında Fârâbî’nin eserlerindeki perde, aralık, cinsler ve dizilerle ilgili pek çok matematiksel bilgiden de artık söz edilmez ve alıntı yapılmaz. XV. ve XIX. yüzyıllara ait Türkçe müzik kitaplarında ünlü bilgine atfedilen bilgiler daha çok birtakım masalımsı ve destanımsı rivayetlerden ibarettir. Bu eserlerde Fârâbî müzik ilminin kurucusu sayılarak efsanevî bir kimlikle öne çıkar. Bedr-i Dilşâd’a göre Fârâbî müzik ilmini derleyen olağanüstü bir kişidir.
Seydî, ilk Türkçe müzik kitaplarından olan Matla’sında Greklerin büyük mükemmel sistemini Fârâbî’ye dayanarak son defa anlatanlardan biri olsa bile bu konular eserinde ağırlıklı yer tutmaz ve yazar müziğin kitaplar yerine ancak üstatlardan tam olarak öğrenilebileceğini vurgulamak suretiyle icra ve pratiği ön plâna çıkaran yeni çizgideki yerini alır.
Fârâbî’nin müzik sahasında ön plâna çıkan bu efsanevî kişiliği şiirlere bile konu olur. Osmanlı döneminde XV. yüzyıldan başlayarak Türkçe müzik yazmalarında müziği kuran, kurallarını ortaya koyan efsânevî bir şahsiyet olarak Fârâbî’ye yer veren ve kimi zaman tarihsel gerçeklerle çelişen ve abartılı nitelikte birtakım rivayetler aktaran yazarlardan bazıları şunlardır.