Mevlevihanelerde Tasavvufi Müzikleri ve Musikiler Eğitim Terbiyesi
Türk düşünce ve sanat dünyasına önemli katkılar sağlayan , ve Mevlevîhâneler, Osmanlı müzik hayatının en önemli kaynaklarından birini teşkil etmiştir.
Mevlevî târikatının temsil ettiği tasavvufî din anlayışı tüm insanlığın olduğu gibi birçok Avrupalının da dikkatini çekmiş, Pierro Dela Valle (17. y.y başı), Lady Mary Wortley Montagu (18. y.y. başı) ve Carsten Niebuhr (18. y.y. sonu) gibi dönemin Avrupalı entelektüelleri ziyaretlerini kaleme almış ve ayrıca tuallerine yansıtmışlardır. Batı dünyasına bakıldığında bu ilginin günümüzde de eksilmeden devam ettiği göze çarpmaktadır.
Rûmi’nin (Hazreti Mevlâna’nın) şiirleri günümüzde pek çok batı diline çevrilerek okunmakta ve A.B.D ‘de en çok satan kitaplar arasında yer almaktadır. .Bu ilgide Mevlâna’nın öğretilerinin yanı sıra sema ve musîkînin de önemli ölçüde etkisi bulunmaktadır. Mevlevîlikte mûsikînin önemini anlamak için mevlevî mukâbelesinin icrâsına bakmak kâfidir, zira semâ ve mûsikî mukâbelenin en önemli unsurları arasında yer almaktadır. Hz. Mevlâna’nın Divan-ı Kebir’inde yer alan aşağıdaki mısralar onun mûsikîye bakışınıgözler önüne sermektedir:
“İki telli, üç telli sazlarla her gün canınızı besleyin gitsin” (Mevlâna, Divan-ı Kebir,VI).
“Rebabın şu dosdoğru sesi ister Türk olsun ister Rum ülkesinden, ister Arap, aşıksa onun dilincedir, onun dilidir.”(Mevlâna, Divân-ı Kebîr, VI).
Daha evvelde belirttiğimiz gibi kuruluşundan itibaren ritüellerinde mûsikîye önemli bir yer veren mevlevî tarikatı dinî mûsikîmizin önemli formlarından olan
¨Mevlevî Ayinin¨ oluşmasına olanak sağlamıştır. Abdülbâkî Gölpınarlı, XVII. Asra kadar âyin repertuvarının Hüseynî, Dügâh ve Pençgâh makamlarında üç eserden mürekkep olduğunu belirtmiştir.Gölpınarlı ayrıca beste-yi kâdîm olarak anılan ve tam mukâbeleye göre bestelenmiş bu eserlerin Hz. Mevlâna veya Sultan Veled tarafından bestelendiğine dair söylentiler olduğunu belirtmiştir.
Bu üç eserle başlayan âyin repertuvarı ilerleyen yüzyıllarda mevlevî tarikâtına mensup sanatçıların yaptıkları bestelerle her an biraz daha çoğalmış ve içinde birçok
şaheser bulunduran koca bir külliyât halini almıştır. Başta ayînler olmak üzere mevlevî
ritüellerinin pek çoğunda yer alan müzikal unsur tarikat için de mûsikîşinaslardan oluşan bir zümre oluşmasına sebebiyet vermiş ve bu zümreye yetişmiş insan temin etmek amacıyla Mevlevîhânelerde, mevlevîliğin adap ve erkânının yanı sıramüzik eğitimi de verilmiştir. Şimdi verilen bu eğitim hakkında kısaca bilgi verelim:
Meşk sisteminin benimsendiği öğretim metodu hoca merkezliydi ve tekrara dayalı bir süreci izlemekteydi.
İcrâya dayalı bu eğitim sisteminin yanı sıra öğrenciye teorik bilgilerde verilmekteydi. Bu sayede her öğrenci kendi hocasının tavrını kazanmakta ve böylece mevlevî tarikatına özgü icrâ tavrının devamlılığı sağlanmakta idi. Müzik eğitimi mevlevîhânelerin hücre adı verilen sınıflarında ve mukabelelerin yapıldığı semahanede veriliyordu..
Ayrıca Rauf Yekta Bey “Esâtiz-i Elhân” adlı eserinde meşk ve derslerin havanın güzel olduğu yaz aylarında açık havada ve kahvehanelerde yapıldığını da belirtmektedir.
Klâsik eğitim ve terbiye metotlarının hemen hepsinin uygulandığı mevlevîhânelerde eğitim programı öğrencilerin ve hocanın alaka ve becerilerine göre belirlenmekteydi. Dervişler birikimlerine göre belirli kademelere ayrılır ve kendi branşlarında eğitimlerine devam ederlerdi. . Bu branşlardan olan hânende ve sâzende gruplarına dahil olan öğrenciler gerekli beceri ve bilgiyi kazanmalarının mutrıb heyetine katılırlardı. Başlangıçta sadece kudüm, rebab ve neyden oluşan müzik topluluğuna XVII. y.y.’dan itibaren ud, keman, kanun, santur, tanbur, kemençe, girift hatta zamanla piyano ve viyolonselde katılmıştır. Ancak Abdülbâkî Gölpınarlı piyano ve viyolonselin sadece birkaç mukabelede kullanıldığını belirtmiştir.(Gölpınarlı, 1983).
Mûsikî hocalarının maaşlarını Mevlevîhânelerin bağlı bulundukları vakıflar tarafından ödenmekteydi.
Görevi herhangi bir nedenle biten mûsikîşinasın yerine uygun görülen başka biri atanmaktaydı. Aşağıdaki belge vefat eden bir dâirezenin yerine bir mûsikîşinasın alınması ile alakalıdır:
¨Devletlü, inâyetlü, semâhatlü efendim, sultânım hazretlerinin hâk-i pây-ı şerîflerine rûy-ı ubûdiyyet-mâlîde ve cebin-i rıkkiyyet-fersûde kılındıktan sora ma‘rûz- bende-i dîrîne oldur ki:
Mahmiye-i Konya’da âsûde makbûl-i bârgâhda Kayyûmî Hazret-i Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî –kuddise sirruhu’l-azîz-in âsitâne-i şerîfeleri evkāfı mahsulünden almak üzere yevmî dört akçe vazife ile hânende ve yevmî iki akçe vazife ile dâire-zen olan Derviş Mehmed ibn-i Derviş Hasan fevt olup yeri hâlî ve cihetleri mahlûle ve hıdmeti mu‘attal olmağla yeri işbu bâ‘is-i rakrak Derviş Mustafa Mevlevî kulları her vechile mahal ve müstehak ve enseb ve elyak olmağın kendüye tevcîh olunup yedine müceddeden berât-ı âlî-şân sadaka buyurulmak ricasına arz-ı şerîfleri ihsân buyurulmak bâbında ol ki vâki‘-i hâldir pâye-i serîr-i a‘lâya i‘lâm ve inhâ olundu. Bâkî emr u fermân der-i adâlet-ünvânındır. Hurrire: Fi’l-yevmi’l-hâmis min-şehri Zi’l-ka‘deti’ş-şerîfe li-sene seb‘a ve işrîn ve mi’ete ve elf [5 Zilkâde 1127/2 Aralık 1715].
Safiyuddin Urmevî’den intikal eden ses sistemi esasları ve nazariyatının temel alındığımûsikî eğitimi müfredâtının yanı sıra ,mevlevî dedelerinin yaptığı çeşitli nazariyat kitapları da eğitim tarihi açısından önemli kaynaklardır.
Bu çalışmaların başlıcaları .i
Abdülbaki Nasır Dede (Aksu, 1998), Nâyî Osman Dede (Erguner, 1991), Celalettin Dede, Atâullah Dede ve Hüseyin Fahrettin Dede (Rauf Yekta ve Suphi Ezgi’nin tamamladığı çalışmalar) tarafından yapılmıştır. Daha sonra Rauf Yekta, Suphi Ezgi ve daha pek çok müzikoloğun yaptığı çalışmaların temeli bu eserlerle atılmıştır.
Türk Müziği’nin üzerinde mevlevîliğin büyük etkisi bulunmaktadır. Osmanlı dönemindeki en önemli bestekâr ve müzik adamlarının pek çoğu mevlevîhânelerde yetişmişlerdir.
Mevlevîhânnelerin dönem müzik eğitimi açısından önemini Şeyh’ülislam Es’ad Efendi’nin ¨Atrâb’ül Âsârda¨ Derviş Ömer hakkında bilgi verirken kullandığı şu ifâdelerden anlamak mümkündür:
¨İlmi edvârı şiir ve mûsikînin yegâne mercii olan urefâ-yı mevleviyyeden telemmuz ederek vâsıl-ı rütbe-yi üstâdiyet olmuştur¨
(Mûsiki ilmini şiir ve mûsikînin tek başvurulacak yeri olan mevlevî bilginlerinden öğrenerek üstadlık rütbesine erişmiştir.)¨
Tanzimatın ilanından evvel ki süreçte Enderûn’dan sonra mûsikî eğitiminin sistematik olarak verildiği en önemli kurumMevlevîhâneler olmuştur. Bunda Hz. Mevlâna’nın mûsikî ve semaya olan muhabbetinin büyük önemi vardır. Mevlâna Allah ve din düşüncesini müziğin etkileyici ifade biçimiyle güçlendirmiştir.
Eğitimi ihtiyaç kavramı çerçevesinde açıklamış olan Hz. Mevlâna, eğitimin insan üzerindeki olumlu etkilerini sürekli olarak vurgulamıştır. Eğitimin merkezine
insan faktörünü koyan Hz. Mevlâna, bir eğitimcide bulunması gereken özellikleri ise şu şekilde sıralamıştır:
- Eğitimci İlâhi aşka sahip olmalıdır
- Eğitimci gönül ehli olmalıdı
- Eğitimci olgunlaştırıcı olmalıdır
- Eğitimci yumuşak kalpli olmalıdır
- Aydınlatıcı olmalıdır
- Meslek sevgisine sahip olmalıdı
- Mesleki bilgiye sahip olmalıdır
- Rehber olmalıdır
- Yüceltici olmalıdır
- Sabırlı olmalıdır.
- Eğitimci affedici olmalıdır
Yukarıda da belirttiğimiz üzere mevlevîhâneler dinî birer kurum olmalarının yanı sıra içerisinde pek çok değişik branşta eğitim faaliyetleri yürütülen birer eğitim kurumudur.
Bu eğitim sonucunda ortaya çıkan kültürel birikim ülke geneline dağılan mevlevîhânelerle tüm Osmanlı coğrafyasına yayılmıştır. Bu eğitim branşlarının en mühimlerinden olan müzik tedrisâtı da sürekli olarak mevlevîhaneler bünyesinde kendine yer bulmuş bu sayede müzik kültürünün tüm yurda yayılmasında önemli bir rol oynamıştır.