III. Selim Dönemi Topkapı Sarayı Harem Bahçesi ve Sanat-Kültürel Yaşamı

0
3552
Sultan 3. Selim Dönemi Osmanlı Saray Haremi Yaşamı Sanat Ve Mimari Tesirleri Topkapi Palace Harem Imperial Hall Ottoman Empire 1
Sultan 3. Selim Dönemi Osmanlı Saray Haremi Yaşamı Sanat Ve Mimari Tesirleri Topkapi Palace Harem Imperial Hall Ottoman Empire 1

Harem Kısmı; Topkapı Saray Bahçeleri

III. Selim dönemini anlatan Dallaway’de bir masalcı tarafından anlatılan hikâyelerin Selim döneminde Avrupa etkileri bahçelerde de hissediliyordu. III. Selim, Sarayın ve etrafındaki bahçelerin Batı tarzında yeniden düzenlenmesini sağlamıştı. Sarayın bazı kısımları ile birlikte bahçeler de Avrupa Batı tarzında düzenlenmişti.

Saray Haremi Bahçeleri, Schönrunn’daki İmparatorluk Sarayının bahçıvanının kardeşi olan Avusturyalı Jacob Ensle (1794-1802 tarafından yeniden düzenlenip, yeniden dekore edilmişti. 1792’de Selim’in İstanbul’a getirdiği bu kişi 10 yıl boyunca sarayda kalmıştı. Baş bahçıvan olarak çalışan Ensle, “Yaz Haremi” ismiyle isimlendirilen yeni bahçeler, tamamı açık köşkler ve Marmara’nın kenarında saray noktasında yeni kasırlar yapmıştı. Buraya sık sık misafirler davet edilir ve eğer saraydan bir şekilde izin alınırsa, o da misafirlerini Yaz Haremi ve Topkapı Sarayı’nın bahçesindeki diğer bölümlerine bir gezi yaptırırdı.

Topkapı Sarayı’nda III. Selim odasının yanındaki annesine ait olan Mihrişah Sultan odasında da bu dönemin duvar resimleri arasında saray bahçelerinin resimleri yer alır.

Aynı zamanda bu dönemdeki bahçelerin, renkliliği arttırmak için getirilen çok sayıda gerçek çiçek ya da yapay yapılmış çiçeklerle doldurulmuş, çeşit çeşit vazolarla, geceleri ise içine mum yerleştirilen çok sayıdaki kandiller ve cam fanuslara doldurulan ışık ve ışığı yansıtan aynalarla bir tiyatro sahnesi gibi düzenlenmiş olduğunu görüyoruz. Bu dönemde Sultan III. Selim’in de sık sık Topkapı Sarayı bahçelerinde partiler verdiğinden bahsetmektedir Frelly.  III. Selim’in Sır katibi Ahmed Vasif Efendi 5 Haziran 1791’de, sultanın, bir sirk gösterisi gibi üç aslanın, bir leoparın ve çeşitli sayıda köpekler ve horozların da içinde olduğu bir güreş gösterisi izlemiş olduğunu bildiriyor.

Selim’in Yalı köşküne çekildikten sonra ya da Kıyı Köşkü’ne gittikten sonra yemek yerken, bu müsahiplerinin hazırladığı bu gösteriyi izlemişti. Ahmed Vasif Efendi’nin gazetesindeki 15 Nisan 1797 tarihli bir yazısında da, Sultan Selim’in saray bahçelerinde bir lale festivali verdiği hakkındadır ve bu da saray bahçelerindeki en son parti örneği olarak biliniyor.Diğer yandan Selim’in şehzadeliğinde de; 1771 yılında Osmanlı imparatorluğundaki devam eden ağır yenilgilere rağmen vazgeçilmeyen, sultan ve sarayında, saray bahçelerinin gece eğlenceleri ve partileri devam ediyordu. Bu eğlencelerden Macaristan konsolosu olan Baron de Tott şöyle bahsetmektedir

Haremin Bahçeleri... Geceleyin yapılan bu eğlenceler için bahçeler bir tiyatro sahnesi gibi kullanıldı. Yapay ya da gerçek her türden çiçeklerle doldurulmuş vazolar, renk cümbüşlerini artıran çırağ bir görünümde ve sınırsız sayıdaki fenerler ve ışığı yansıtan aynalarla cam kandillerin içine yerleştirilen mumların oluşturduğu bir sahne havasına bürünmüştü. Mağazalar, butikler, çeşitli cinste, özellikle bu eğlenceleri yapmak için çeşitli eşyaları bulunduruyordu. Harem kadınları tarafından (kendilerine ait giysileri giyen bu kadınlar, tüccarlara doğrudan doğruya tembih ediliyorlardı. Dükkânları Harem kadınları dolduruyordu. Sultanlar, sultan kardeşleri, yeğenler ve kuzenleri bu eğlencelere Sultan tarafından davet ediliyorlar ve onun en yüksek butik ve mücevher butikleri ve satın aldıkları hediyelerle bu davetlere katılıp birbirlerine hediye ediyorlardı.

Aynı zamanda onlar bu şekilde Sultan hanımlarının davet ettikleri törenlerde cömertliklerini gösteriyorlardı. Dans, müzik ve bir çeşit spora benzeyen at üzerinde mızrak gösterileri gece boyunca eğlenceleri yayılıyordu. Ve geceye neşe katıyordu. Elem ve kederi ortadan kaldırıyordu” diyordu. Bu bahçe eğlencelerinin III. Selim döneminde de aynı şekilde devam ettiğini görmekteyiz. Sarayda saray bahçelerinin yenilenmesi ve düzenlenmesini sağlayan III. Selim, ayrıca bahçelerdeki spor oyunlarına katılmış ve bahçelerde şenliklerin kutlanmasını sağlamıştı.

III. Selim’in çok fazla aktif bir kişiliğe sahip olduğundan onun çoğunlukla sarayın aşağı bahçelerinde iç oğlanları ile birlikte cirit oynadığını bilmekteyiz. Şehzade Mahmud’da büyüdüğünde bu oyunlara katılmıştı.

Bahçecilerden oluşan iki takımdan biri bamyacılar ve diğeri kabak yetiştiren lahanacılar olan takımlardan, Saray kayıtları Sultan Selim’in lahanacılarla oynadığını ve Sultan Mahmud’un da bamyacı takımını tuttuğunu yazmaktadır.

Bu oyunlarla ilgili III. Selim, Lâhanacılar takımına duyduğu sevgiyi “İlhamî” mahlasıyla yazdığı bir şiirde dile getirmiştir. Bu şiirdeki bahsi geçen Helva söyleşileri, aslında has bahçelerdeki halvet eğlenceleri ile ilgilidir. Lahana ile yapılmazsa helva söyleşilerinin hiç zevk ve mutluluk vermediğini, bu oyunların bahçe eğlencelerine ayrı bir zevk kattığını söylemektedir sultan. Osmanlı bahçelerinde genellikle dört köşe büyük mermer havuzlar, gölge veren ve meyva yetiştiren büyük ağaçlar, sarmaşıklı ve salkımlı çardaklar, sed ve merdivenler, fıskiye ve selsebiller, çeşme ve ağzından su akan arslan heykelleri, gülistanlar, lalezar ve çemenzarlar bulunduğu görülmektedir. Osmanlı bahçelerinin tasarımlarında karakteristik olarak havuz (daha sonraki dönemlerde yapay gölet ve şelaleler), fıskiye, selsebil, çeşme, ağzından su akan heykeller v.s. gibi daha çok suya dayalı çeşitli malzemelerin kullanıldığı bahçe düzenlemeleri, İslâmiyette yapılan cennet tasvirinin; “cennet içinden ırmaklar akan, büyük havuzlar ve şelaleler bulunan, çeşitli türlerde ağaçlar ile hurma bahçeleri ve üzüm bağlarından oluşan bir bahçe mekânı” olarak vurgulanmaktadır. Türklerin doğuda Çin ile yakın ticaret ilişkileri sayesinde Çin çiçek sanatından etkilenerek Türk bahçelerinde renk kompozisyon ve desenler oluşturmuş, özellikle her sarayda bir safa bahçesi kavramı kullanılmaya başlamış ve hatta bunu bir gelenek haline getirmişlerdir.

19. yüzyılın başında III. Selim’in kız kardeşi Hatice Sultan’ın mimarı olarak çalışmış olan Melling, onun Beşiktaş’daki Sarayı’nın bahçesini Fransız bahçelerine benzeterek geometrik yol ve tarhlarla düzenlemiştir.

III. Selim Dönemi Osmanlı bahçelerine baktığımızda da, batılılaşma etkilerini görebiliriz. Bu dönemde, saray bahçelerinin yapımında yabancı bahçıvanlar ile çalışılmış olduğundan bahsedilmişti. Bu dönemde simetrik düzendeki çimli tarhlar içinde, serbest olarak, yer yer ağaçların dikili olduğu görülür. Bu da, bahçenin doğal formdan uzaklaştığını hissettirir.

III. Selim dönemi hasbahçelerine, aynı dönem Avrupa bahçelerinde olduğu gibi, nadide ağaç cinsleri dikilmiştir. Ayrıca bu dönemde, saray bahçelerine yerleştirilen aslan heykelleri, mermere oyulmuş ve içi bitkisel motiflerle doldurulmuş süs elemanları, vazolar ve bahçe yollarını aydınlatan dökme demir lambalar bahçelerin batılı özelliklerini göstermektedir. Osmanlı döneminde halvet denilen Haremde yaşayan kadınların serbest bir şekilde bahçelerde, mesirelerde eğlenmeleri ile ilgili kayıtlara III. Selim döneminde de rastlanır.

Kapalı havalarda padişah, kadınları, ikballeri, sultanları ve oğulları ile görüşmek isterse onları dairesine çağırtır, konuşur, görüşürdü. Padişahın aile efradının tümü veya bir kısmı ile yaptığı bu toplantıya ise “muhtasar halvet” denirdi.

Örneğin; III. Selim dönemindeki (Hicri)1216 safer’inin: “dokuzuncu pazartesi günü valide sultan ve efendiler ve kadınlar ile muhtasar-ı Çırağan-ı Halvet teşrif…”  denilen bir bahçe eğlencesi anlatılmıştır. Bu dönemde ayrıca bir de has bahçede yapılan halvetler vardı. Padişah halvet yapılacağını bir hatt-ı hümâyun ile bildirir, böylece rahatsız edilmemesini emrederdi.

Has bahçenin bazı yerlerinde devamlı olarak halvet sokakları ile perdeleri bulunurdu. Halvet günü üçüncü avlu tamamıyla boşalır, bahçenin görülebilecek yerleri halvet bezleri ile örtülürdü. Bahçede kadınların ve cariyelerin dolaşacağı yollar üzerine ve etrafına çadırlar kurulur, sanki kapalı sokaklar ve oturma yerleri meydana getirilirdi. Bunlardan başka oturulacak, namaz kılınacak oynanacak, eğlenilecek ve yemek yenilecek çadırlar da kurulurdu.

Çadırların içine, haremden süslü ve işlemeli yastıklar, minderler, perdeler getirilirdi. Uluçay’ın kitabında anlatıldığına göre;

III. Selim zamanında Topkapı Sarayı’nda has bahçede yapılan halvet için şöyle bir hazırlık yapılmıştı:

Dışı bakır çalığı ve kandilli, içi mavi kirpastan yapılmış 189 halvet sokağı, bir tane 12 gözlü, dışı bakır çalığı renginde içi kırmızı boğasıdan yapılmış çadır, dört tane 16 gözlü dışı bakır çalığı renginde içi Diyarbakır bezli çadır, sekiz tane 12 hazneli bakır renginde içi mavi kirpaslı çadır, 7 tane 18 gözlü kirpastan ve tepesi bakır çalığı renginde çerge; bir nohudî renkte mutbah; 12 beyaz hayme, 6 tane dışı beyaz, içi mavi kirpas ile kaplı 6 hayme; 20 tane 10 gözlü dışı bakır çalığı ve kandilli, içi mavi kirpaslı halvet sokağı, 3 tane 14 gözlü, dışı bakır çalığı renginde, içi kırmızı Diyarbakır bezli sade, bedeni pervazlı çadır, iki tane 12 gözlü dışı beyaz, içi mavi kirpas ile kaplı 6 hayme, 20 tane10unun bedeni pervazlı çadır; 3 tane 18 gözlü kirpastan yapılmış bakır çalığı renginde çerge.

Halvet Topkapı Sarayı’nda genel olarak Çimşirlik bahçesinde yapılırdı:

(Aynı yer I. Mahmud zamanında yapılan halvet içinde devam eder.) Sene 1241: “Ben mu’tad-ı kadîm Topkapı ve Çimşirlik halvetlerinde bi’l cümle…”D.No. 9916, 3128. Sa’dabad’daki 1209 yılında yapılan halvet (D.No. 9917). Zaman zaman deniz tarafında da halvet yapılırdı: “Balıkhane kurbunda bedenlerin aralıklarında halvet-i hümayun için inşa olunmuş olan havale köhne olmağla…” yeniden yapılmas. 41 örnekleri bulunmaktadır. III. Selim, kızkardeşleri, Hatice, Beyhan ve Şah, Sultanlarla bir arada olmaktan hoşlanıyordu ve annesini de alarak kız kardeşlerinin saray ve yalılarına gidiyordu. 1800’lere doğru aydın ve yenilikçi olan III. Selim döneminde sarayın ve haremin kapıları da yabancılara ilk kez açılmış, mimar ve ressam Melling, Daniel Clarke ve başkaları kişilerce de gözlemlerde bulunmuşlardır. I. Mahmud’dan IIII. Selim’e kadar padişahların kalabalık olmayan aileleri için, bu dönemde padişahlar anneleri, kadınları, gözdeleri için harap mekânlar üzerine yeni ve zarif görünümlü harem daireleri yaptırarak yaşamışlardır. Bu dönemde yabancı ressam ve mimarlar haremde mekânları 19. yüzyılın zarif mimarisi ile bezemişlerdir.

Aynı yüzyıllarda, 19. yüzyılın ikinci yarısında duvar resminde yenilikler görülür. Bu resimlerde yağlıboya kullanılmıştır ve resimler daha çok manzara resimleridir. 18 ve 19. yüzyıllarda kitap resminin yanı sıra başka resim dalları ortaya çıkmış ve resim sanatı yeni işlevlere kavuşmuştur. 18. yüzyılın ikinci yarısında duvara asılmak üzere yaptırılan büyük boyutlu padişah portreleri batı anlamında anıtsal resmin yerleşmesini sağlamıştır. Nitekim 19. yüzyıl Osmanlı resminde en yaygın tür olarak tuval resmi kullanılmıştır. Tanzimat sonrasında da özellikle resim eğitimi kurumlaşmış, çağdaş akımlar benimsenmiştir. Bu gelişim çizgisi içinde duvar resimlerinin ayrı bir yeri vardır. Osmanlı mimarisinde kalemişi bezeme özgün bir sanat dalı olarak gelişmiştir. Yüzyıllar içinde sıva, taş, ahşap üzerine yapılan boyalı nakışlar döneminin üslubuna uygun geometrik ve bitkisel motiflerden oluşmuştur. Ancak 18. yüzyılda geleneksel duvar nakışlarında yeni bir bezeme programının uygulandığı görülür. Lale Devri’nde çiçekli vazolar, meyve dolu çanaklar duvarları süslerken yüzyılın ikinci yarısında bunların yerini barok ve rokoko çerçevelerin içerisine yerleştirilmiş manzara kompozisyonları ve natürmortlar almıştır. Avrupa mimarisinde yaygın olan barok ve rokoko üsluplar 18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’na da ulaşmış ve öncelikle mimari bezemeye yansımıştır. Bezeme programı değişmekle birlikte duvar resimlerinde geleneksel kalemişi teknikleri uygulanmış ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında yağlıboya kullanılmıştır.

Önceleri başkent İstanbul’da saray çevrelerinde görülen ancak kısa bir süre içinde bütün imparatorluğa yayılarak konakları, şadırvanları hatta türbe ve Çoğu manzara olan bu resimlerde, 18. yüzyıl kitap ve albüm resimlerinde dikkati çeken, ışık-gölge, renk değerleri ve perspektif gibi yenilikler olmasıdır. En erken tarihli örnekler 18. yüzyılın ortalarında İstanbul’da görülür. 18. yüzyıl padişahlarının yeni bölümler eklettirdiği hemen hepsinde denize dökülen akarsular, onları örten ufak köprüler, fıskiyeli havuzların serinlettiği bahçe pavyonları, çiçekli bahçe terasları görünür. Özenle ve ayrıntıyla çizilmiş yalı ve konaklar bugüne kalmamış birçok İstanbul yapısını belgeler.

Ancak hiçbirinde insan figürüne rastlanmamaktadır. Kırmızı damlı beyaz yapılar, yer yer sararmış yapraklı yeşil ağaçlar, masmavi akarsular, pembeleşmiş bir gökyüzü hemen hepsinde benzer renklerin kullanıldığını, geleneksel kökboyaların dışına pek çıkılmadığı ancak ışık-gölge ve perspektif gibi batılı resim tekniklerinin benimsendiğini gösterir.

Annesini çok seven III. Selim, bu sebepten tahtta geçtiği zaman annesinin Eski Saray’dan Yeni Saray’a valide alayı ile gelmesi sırasında, annesini Bab-ı Hümayun’a kadar çıkıp, karşılayan ilk padişah olmuştu.

Bu nakil ile ilgili olarak: Valide Alayı Bab-ı Hümâyun’dan içeri girip sağ taraftaki has fırın önüne gelince Sultan Selim, çok sevdiği validesini istikbal ile üç defa temenna edip, sağ tarafından açılan arabanın penceresinden annesinin elini öpmüş ve önüne düşüp, Harem’i Hümayuna nakletmişti diye anlatılmaktadır.

Kendisi annesi için Harem’deki Mihrişah Sultan dairesini yaptırmıştır. Bu dairenin duvarlarındaki o dönemin manzara ve resimleri dönem saraylarının bahçelerinin, köşklerinin, bahçe ve bahçe düzenlemelerini göstermektedir.

3. Selim Ve Döneminde Osmanlı Sarayı’ndaki Kültürel Hayatın Sanat Ve Mimarideki Etkileri Endurun Kısmı 2
3. Selim Ve Döneminde Osmanlı Sarayı’ndaki Kültürel Hayat

CEVAP VER