19. Asır Osmanlı ve Türk Sarayı Musikisi-Müzikleri Ansiklopedik Bilgiler
Türk müziği, yüzyıllar boyunca, batı müziği sisteminden farklı olarak tek sesli ve kendi makam ve usulleri çerçevesinde gelişme göstermiştir. Osmanlı saraylarında müzik, gerek eğitimi gerek icrası açısından çoğunlukla büyük önem taşımış, sultanlar müzik kültürüyle iç içe büyümüşlerdir. Osmanlı’da müzik sadece sarayda değil, askeri alanda da yoğun olarak kullanılmış, dolayısıyla müziğin gelişimi saray müziğinin yanısıra bu boyutta da ağırlıklı olarak etkilenmiştir.
19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda müzikte (ve diğer alanlarda) batılılaşma eğilimi görülmektedir. Çok sesli batı müziğinin III. Selim zamanından başlayarak ve esas olarak II. Mahmud’la birlikte Osmanlı sarayına girmesiyle Osmanlı müziğinde büyük bir yeniden yapılanma başlar.
II. Mahmud’un reformlarının Türk müziğinde bir dönüm noktası oluşturmasıyla ortaya çıkan hareket Türkiye’deki çok sesliliğin ilk adımlarıdır. Batı müziğinin Osmanlı İmparatorluğu’na girişi ve gelişimi süreci, II. Mahmud’dan itibaren 19. yüzyıl boyunca hükümdar olan her padişahın müzik politikaları bağlamında gelişmiştir.
II. Mahmut Osmanlı Saray Müziği-Musikisi, Müzisyenleri, Mızıka-yı Hümayun
Her ne kadar III. Selim ilk batılılaşma hareketini başlatmak istediyse de bu düşüncesi sebebiyle öldürüldüğünden amacını gerçekleştirememiştir. Aynı bakış açısındaki II. Mahmud, dönemine damgasını vuran Vak’a-i Hayriye olayıyla yeni- çeri ocağını kaldırmış ve Mehterhaneleri kapattırmıştır.
II. Mahmud tüm askeri hayatta, saray ve toplum hayatında bir batılılaşma hareketi başlatmıştır. Bu bağ- lamda, yeniçerilerin muzıkası olan mehter takımı yerine batılı düzen ve kıyafetteki yeni askere yeni muzıka gereğine inanarak Muzıka-i Hümâyûn’u kurmuştur . Dolayısıyla müzikteki yenileşmede ilk adım Osmanlı Askeri müziğinde olacaktır. Her ne kadar, Muzıka-i Hümâyûn, aslen bir askeri müzik (bando) eğitimi için bu batılılaşma sürecinde ortaya çıkarıldıysa da daha sonra içeriği genişletilerek ilk Saray konservatuarı olacak, bünyesinde Saray bandosu, opera-operet grubu, Türk müziği grubu, koro gibi alt müzik toplulukları bulunduracaktır.
Muzıka-i Hümâyûn’ûn ilk öğretmenleri olan süvari borazancısı Vaybelim Ahmet Ağa ve trampetçi Ahmet usta, 1794’te III. Selim’in Nizam-ı Cedid (Yeni Düzen) adlı askeri teşkilatının boru takımında Fransız subaylar nezaretinde yapı- lan çalışmalarla kısıtlı da olsa çok sesli müzikle tanışmışlardır.
Fakat bir süre sonra görev yerleri değiştiğinden, bando öğretmenliğine İstanbul’da yaşayan Fransız asıllı Mösyö Manguel getirilmiş, daha sonra o da yetersiz bulunarak 1828’de işine son verilmiştir. Bunun üzerine II. Mahmud’un emriyle Hüsrev Paşa İstanbul’daki Sardunya büyükelçisiyle görüşerek kendilerinden Muzıka-ı Hümayün’ü yetiştirecek uygun bir müzisyen rica etmiş, Sardunya hükümeti de bu iş için, bir dönem Napolyon’un ordusunda görev almış, İtalyan’ın müzik kültürünü ve saygınlığını temsil edebilecek nitelikte görülen İtalyan askeri bando şefi Giuseppe Donizetti’ yi teklif etmiştir.
Kardeşi, o dönemin meşhur bestecisi, operalarıyla ünlü Gaetano Donizetti olan askeri bando müzisyeni Giuseppe Donizetti, 17 Eylül 1828 yılında İstanbul’a geldiği gün padişahın huzuruna çıkmış, kendisine “Osmanlı Saltanat Muzıkalarının Baş Ustakârı” unvanı verilmiştir . Donizetti’nin eğitimine Enderun’dan seçilmiş köklü ailelerin çocukları verilmiş, bunlar ilerleyen zamanlarda yüksek rütbeli görevlere getirilmişlerdir. İlk bandoda yirmi bir kişi vardır. Donizetti eğitim sürecinin başlangıcında bazı zorluklarla karşılaşmıştır.
O dönem Türk müzisyenler Hamparsum adı verilen bir notasyon sistemi kullanıyorlardı. Bu sistem III. Selim zamanında, kendisinin teşvikiyle Ermeni müzisyen Hamparsum Limonciyan (1768-1839) tarafından geliştirilmiştir. Gregoryan kilise müziğinin melodik olarak belirlenmesinde kullanılan yönteme dayalı olan bu sistemi önce Donizetti öğrenmiş, daha sonra batı müziği notasyon sistemiyle Hamparsum sistemini karşılaş- tırmalı gösteren bir çizelge hazırlayarak bu yöntemle Türk öğrencilerine batı mü- ziği nota sistemini kısa sürede öğretmiştir . Donizetti derslerinde çoğunlukla İtalya’dan ısmarladığı materyalleri kullanmıştır. Ayrıca Muzıkai Hümâyûn için Milano’daki Pelitti imalathanesinden çalgı aleti siparişi vermiştir
II. Mahmud, Muzıka-i Hümâyûn’a teşvikini her fırsatta göstermiş, hatta 28 Şubat 1829’da Silivri’den İstanbul’a vapurla dönmek üzereyken, kendisine eşlik etmiş olan bandonun karayoluyla döneceğini öğrenince onları gemiye davet etmiş ve 2 saat boyunca performanslarını dinlemiştir . Aynı şekilde, 28 Aralık 1829’da avlanmak için gittiği Çekmece’den dönerken “Vapur baş taraftan Zât-ı Şâhâne (padişah) için mürettep (düzenlenmiş) olan muzıka ahenk ederek” Sarayburnu’ndan padişahı almış, vapurda padişah yemeğini yerken muzıka sanatçılarından klarnet soloları dinlemiştir .
Donizetti, 1829 yılında Muzıka-i Hümâyûn tarafından icra edilmek üzere, II. Mahmud’a ithafen “Mahmudiye” marşını bestelemiştir. “Ritim, ölçü ve tempo bakımından bir grup insanın ya da daha fazla sayıda kişinin yürüyüşüne uygun düşen ve bu amaçla bestelenmiş olan işlevsel müzik parçası” olarak tanımlanan marş, genellikle askeri müzik toplulukları için 4/4’lük ya da 2/4’lük, ender olarak da 6/8’lik ölçülerde yazılmıştır .
Batı müziğinde, özellikle Haydn, Beethoven, Schubert ve Schumann’ın eserlerinde yer alır. Mahmudiye marşı, ülkemizde bestelenen ilk ulusal marş kabul edilir. Bu marş, on bir yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğunun ‘milli’ marşı olarak çalınmıştır.
O yıllarda Osmanlı İmparatorluğunda tahta çıkan her padişah için ayrı bir marş bestelenmiş, o padişah’ın dönemi boyunca Osmanlı Devleti’nin “milli marşı” sayılmıştır.
Marşın genel yapısı, Donizetti tarafından, notasyonda, öğrencilerinin kolay öğrenmesi için bu şekilde bestelediğinin altını çizmek üzere “semplicita” olarak ifade edilmiştir. “Semplicita” terimi marştaki melodik ve armonik yapının basit olduğunu belirtmek için kullanılmıştır. Fakat marşı incelediğimizde bazı zorlukların olabileceğini gözlemleyebiliriz.
4/4 lük ölçüde, Fa majör tonundaki marşın melodik yapısı bitişik ses aralıkları ve tekrarlayan temasıyla, armonisi ise konsonant seslerin, diyatonik akorların ve tonik dominant ilişkisinin hâkim olduğu yapısı ve ABA üç kesitli formuyla “basit” olarak tasvir edilebilir. Ancak marşın anakruzla başlayıp, ritmik yapısının noktalı sekizlik ve onaltılıklar üzerine kurulu olduğu düşünülürse, bir bandonun beraber çalabilmesi açısından komplike olabilir.
Fransız Le Menestrel Dergisi’ne İstanbul’daki bir okurundan yollanan mektup, askeri müzik ile klasik müziğin aynı düzlemde gelişiminin belgesidir: “Donizetti’nin bestelediği söylenen Sultanın Marşı’nı devamlı surette çalıyorlar. Sultan piyanoyu çok seviyor ve haremindeki kadınlar için Viyana’dan pek çok piyano getirtti…” .
II. Mahmud, gerek çalgı aletleri gerekse müzikalitesiyle Avrupa standartlarında bir bando oluşumuna öncülük etmiş, bu bağlamda kaliteli müzisyenlerin yetişmesine önem vermiştir. Ayrıca kendisi için bestelenmiş olan Mahmudiye askeri marşı bir şekilde İsveç’e kadar ulaşmış, İsveç hükümeti tarafından resmi marş kabul edilmiş ve İsveç askeri bandosu marşı bugüne kadar çalmıştır . II. Mahmud batı enstrümental müziğinin yanı sıra opera ve tiyatronun da gelişimini desteklemiştir. Sarayında oluşturduğu kütüphaneye 1836 yılında 500 tiyatro oyunu metni getirtmiştir . İstanbul’da 1830’lu yılların sonlarından itibaren opera temsilleri yapılmaktadır. Bu temsillerin yapıldığı ilk sahne Naum kardeşlerin Pera’daki binalarındadır. Tiyatro-yu Hümâyûn statüsünü kazanmış olan Naum tiyatrosunun 1847’de yanması düzenlenen periyodik opera sezonlarını devrin padişahı Abdülmecid’in desteğiyle aksatmamıştır. Abdülmecid’in onlara verdiği İstiklâl Caddesindeki arsaya daha görkemli bir bina yaptırmışlardır. II. Mahmud, batı müziğini saraya sokarken Türk musikisini de korumuş, başta Dede Efendi olmak üzere Türk müziği bestecilerine sahip çıkmıştır. Ancak bir yandan da Türk musikisi bestelerine, hatta II. Mahmud’un kendi bestelerine, batı müziği aranjmanları yapması konusunda Donizetti’ye verdiği destek Türk musikisi bestecilerinin arka planda kalmasına neden olmuştur.
II. Mahmud’un bir diğer batı müziğini destekleme politikası da, dünya çapında ün yapmış besteci ve icracıların dünya turnelerine Osmanlı sarayında verecekleri konserleri de ekletmektir. Bu amaçla Rus büyükelçisi aracılığıyla İstanbul’a davet edilen ilk virtüöz besteci-arpçı Alvars olmuştur. Mahmud, aynı zamanda saray halkına, hanımlara ve gençlere batı müziğini sevdirmek için Çırağan’daki sarayında konserler düzenlemiştir. (…) Yine böyle bir konserin haberi 6 Haziran 1839 tarihli İngiliz müzik dergisi The Musical World’e konu olmuştur. Eğitimini Paris’te alan genç bir Osmanlı öğrenci, Beşiktaş sarayındaki piyanonun başına oturmuş ve Beethoven’dan varyasyonlu bir Sonat çalmaya başlamıştır. Beethoven öleli dokuz sene geçmiştir, ama anlaşılan II. Mahmud sadece yüzeysel bir Avrupa müziği taklitçiliği değil, repertuarın en önemli eserlerini ve Avrupa’nın kıymetli bestecilerini çevresine tanıtmak istemektedir. Konser bitiminde büyük bir alkış kopar. Esasında bu II. Mahmud’un katıldığı son konserlerden biri olacaktır.
Çünkü reformcu padişah dergi haberinden sadece 25 gün sonra, 1 Temmuz 1839’da kız kardeşi Esma Sultan’ın Çamlıca’daki köşkünde hayata gözlerini yumar. Ancak İstanbul sarayında Batı müziğinin temelleri atılmıştır.