Mızıka-yı Hümâyun Ne Demek? Kısa Ansiklopedi Bilgisi
Mızıka-yı Hümayun, kostümü, donanımı ve örgütlenme şekli itibarı ile Avrupa standartlarında bir ordu olan Asakir-i Mansure-i Muhammediye’nin yapısına uymadığı gerekçesi ile kaldırılan Mehterhane-i Hümayun’un yerine kurulan askeri bandodur.
Kuruluşunda başına, 17 Eylül 1828’de bir İtalyan müzik adamı olan Donizetti paşa getirilmiştir.
Mızıka-yı Hümayun’, 6940 sayılı özel kanunun çıkarıldığı 1957 yılından sonra uluslararası platformda da adını duyuran Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın çekirdeği sayılır.
MUZIKA–İ HÜMAYUN’UN KURULUŞU
1826 yılında sultan II. Mahmud, tarihinde “Vaka – I Hayriye” (hayırlı olay) olarak anılan Yeniçeri Ocağını kapatmasının ardından batılı tarzda bir ordu kurmaya girişti. Sultan II. Mahmud yeniçerilerin muzıkası olan Mehter Takımı yerine de, batılı düzen ve kıyafetteki yeni askere yeni muzıka gereğine inanıyordu.
Sultan, ilk Türk bandosunun ( o tarihlerde “banda” deniliyordu) saraya mensup gençlerden kurulmasına karar Verdi. Enderun’a mensup Türk gençleri batı müziği öğreneceklerdi. Gerekli sanatçı kadrosu yetiştirildikten sonra ise, saray için bir muzıka ile askeri birlikler için bandolar kurulacaktı.
Hüsrev paşa’nın Seraskerliği (ordu komutanı) ile, Harbiye Paşa’nın Harbiye Nazırlığı zamanında Enderun’I Hümayun’da (saray okulu) elemenların kıyafet, ders ve maaşları Harbiye Nazırlığınca sağlanmak üzere Muzıka – i Humayun kurulmuştur (Haziran 1826). Bu tarihte, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının da kuruluş tarihi olarak Kabul edilir.
Batılı anlamda askeri bandonun yaratılması için kurulan Muzıka-i Humayun zaman içerisinde çeşitli müzik, sahne sanatı ve eğlence dallarını bünyesinde toplayan, gerektiğinde gruplar arasında yardımlaşma ve destekle farklı etkinliklere gidebilen bir örgüt olmuştur. (orkestra, Kızlar Fanfar Takımı, Kadınlar Orkestrası, Fasıl Takımı, Müezzinan, Orta Oyunu, Tiyatro, Canbazlık, Karagözcülük, Mukallidlik, hatta Opera, Opera Korosu, Operet, Dama Oyuncuları…) Sultan II. Mahmud mehterhaneleri yavaş yavaş kapatma yoluna gitti. Çünkü; batı müziği tarzında yetişecek elemanların zamana gereksinimleri vardı, halkın kulak alışkanlığı bir kalemde silinip atılamazdı, çoluk çocuk sahibi mehteranlar bir anda ortada bırakılamazdı. Dolayısı ile bir geçiş devresi yaşanmış, İstanbul iç ve dışında mehterhaneler 1826’dan sonra da bir müddet yaşatılmıştır. İstanbul Devlet arşivinde bulunan 1839 tarihli bir iki kayıt da bunu gösterir…