Sultan Üçüncü Selim’in kurduğu “Nizam-ı Cedid” ordusunun eğitimi için Fransa’dan getirttiği subaylar, bu askeri teşkilata bir boru takımı ilave ettiler. Askeri müzik tarihimizin batı tarzında ilk mızıka oluşturma girişimi olarak bu boru takımının kurulması gösterilebilir. Ancak bu girişim sadece Nizam-ı Cedid içinde sınırlı kalmış ordu teşkilatının geneline yayılamamıştır.
2. Mahmut döneminde Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasının (1826) ardından yerine kurulan ordu için yeni bir askeri müzik bölüğüne ihtiyaç duyulmuş ve Musika-i Hümayun kurulmuştur. Çalışmalara 1827 yılında, müzisyen ihtiyacını karşılamak amacı ile Enderun’dan yetenekli gençlere batı çalgıları öğretilmesiyle başlanmıştır. Bu eğitim önce Türk hocalar tarafından verilmeye çalışılmış ancak müspet sonuçlar alınamaması
üzerine bandonun eğitmenlik ve şeflik görevine Fransız Mösyö Mangeul getirilmiştir.
Pek çok kaynakta Mösyö Mangeul’un başarılı olamadığı, bu sebepten II. Mahmut’un onu görevden alarak yerine Donizetti’yi getirdiği yazılmaktadır. Ancak, yaptığımız literatür taraması sonucunda bulduğumuz, Takiyüddin Mehmet Emin Ali adlı bir musika binbaşısı tarafından yazılan Musika-i Hümayun Tarihi adlı el yazmasında Mösyö Mangeul’un vefatı sebebiyle Donizetti Paşa’nın Musika’nın başına getirildiği yazmaktadır.
Tayyarzade Ata Bey ise Mösyö Mangeul’un ardından Donizetti Paşa’nın göreve başladığını yazmış ancak, bu değişikliğin nedeni hakkında bilgi vermemiştir.
Osmanlı arşivinde yaptığımız kaynak taramaları sonucunda ulaştığımız bir mektupta Donizetti, İstanbul’a 1828 yılında Askeri Bandoyu düzenlemek amacıyla geldiğini ve geldiği ilk yıllarda Hüsrev Paşa’nın özel hazinesinden maaş aldığını belirtmektedir. Şimdi musiki tarihimiz açısından mühim olduğunu düşündüğümüz bu Fransızca mektubun tam metnini verelim:
“VMI’nın beni her zaman şereflendiren yüksek koruması ve yüce cömertliğinizle yaptığınız ve beni tatmin eden sayısız iyilikler, beni, şanlı tahtınızın ayaklarına şu gördüğünüz dileği sunmaya yüreklendirdi.
İstanbul’a, 1828’ de Osmanlı İmparatorluğunun askeri müziklerini düzenleme özel göreviyle geldiğimde, maaşımı şu son günlerde ne yazık ki vefat eden Hüsrev Paşa Hazretlerinin özel kasasından alıyordum.
Daha sonra, başka bir idare kurulu benim ücretimi ödemeye tabi tutulunca, ilkinden, hesabı kapatmak için daha 15000 para alacağım vardı.
Bu miktarı alabilmek için, vaktinde yapmış olduğum ve yinelediğim saygılı ve tekrarlanmış girişimlerden hiçbir cevap alamadığımdan, beni, bunların amacına ulaşmadıklarına inandırmaya yönlendiriyor ve böylece soylu Paşa’nın şerefli ve dürüst iradesinden bağımsız olarak ondan alacaklı durumdayım.
Anlatmış ve sunmuş olduklarım, sadece şerefim ve doğruluğum tarafından garantilenebileceği için ki bu şartlarda doğrusu da bu, doğrudan doğruya VMI İmparatorluğuna yönelme cesaretinde bulundum, mümkünse alacağıma ulaşmak için.
VMI. yüksek bilgeliğine güvenerek, onlarla birlikte olma şerefine Donizetti ilk olarak bandoyu oluşturan müzisyenlerin çoğunun bildiği Hamparsum notasını öğrendi.
Ardından bu nota sistemindeki seslerin batı müziğindeki karşılıklarını gösteren bir çizelge hazırladı. Portenin öğretilmesinin ardından bu çizelge yardımı ile öğrencilerine batı müziği nota sitemini öğretti. Ardından enstrüman icrası ile ilgili problemleri çözme yoluna gitti ve icraya dayalı bir eğitim sitemi geliştirdi. Padişahın önüne en kısa zamanda icra kabiliyeti gelişmiş bir bando ile çıkma isteği, eğitim sistemini bu yönde şekillendirmesine sebep oldu.
Donizetti Avrupa’dan bizzat kendi hazırladığı listelerle enstrümanlar sipariş etti. Böylece Osmanlı’nın son yüzyılı boyunca devam eden, sefaretler aracılığıyla enstrüman ve nota temin edilmesi geleneği başlamış oluyordu. Aşağıda ki belge Donizetti Paşa’nın Avrupa’dan sipariş ettiği bazı enstrümanlarla ilgilidir:
“Ma‘ruz-ı bendeleridir ki Paşa-ı Mumaileyh bendelerinin iş bu takrirlerinde muharrer olduğu ve derkenarda hesap olunduğu vechile Muzika-i Hümayun ustakarı Donizet zimmi vesatatıyla mübaya olunmuş olan sazların icab eden bahası yirmi dört bin yedi yüz kuruşa baliğ olmuş ve meblağ-ı mezburun sabıkı vechile mesarif-i müteferrika defterine idhal ve mahsub olunmak üzere ilm ü haberinin tanzimi, iktiza eylemiş olduğu ma’lum devletleri buyruldukta emr ü ferman hazret-i men-lehul emrindir. es– Seyyid Osman Nuri” Avrupa‘dan getirtilen yeni musiki aletlerini çalma hususunda eğitime henüz başlamış talebelerden kurulan bu yeni musiki topluluğu, padişahın beğenisini kazanabilmek maksadı ile kısa sürede icra-yı sanata başladı. Bu ilk bandonun müzikal kalitesi hakkında bilgi edindiğimiz önemli kaynaklar seyahatnamelerdir. Şimdi Bülent Aksoy’un bazı seyahatnamelerden yaptığı alıntılarda, ilk bandonun müzikal kalitesi hakkında ne tür bilgiler olduğunu görelim:
Charles Macfarlane’nin seyahatnamesinde, ilk bandonun icra kabiliyetiyle ilgili şu bilgiler bulunmaktadır:
“Buraya geldikten kısa bir süre sonra Hassa alayları bandosunun Rossini’den bir parça çaldıklarından söz etmiştim; ama böyle ezgiler İstanbul’da artık olağan bir şey olmuş, saray muhafız bandosu çeşitli küçük parçaları takdir edilecek kadar güzel çalabiliyor”.
Bülent Aksoy, Farlane’in aynı eserinin bir başka yerinde ise bandodan şu şekilde bahsedildiğini yazmıştır:
“Bandolar’dan birini çalıştırmakla görevli yaşlı bir İtalyan Türkler’de fazla öğrenme yeteneği bulunmadığını zaten musikicilerden çoğunun Ermeni re‘ayalarından olduğunu söyledi Sultan daha sonra maestroya [Donizetti] genç içoğlanlarından bazılarını göndermiş bunlar okul öğrencileri gibi çalıştırılabilen uysal çocuklar oldukları için ben İstanbul’dan ayrılacağım sıralarda epeyce ilerleme göstermişlerdi”
Yazarın yaptığı bir başka alıntıda ise Gobbi ve Calasso adlı iki İtalya’lı seyyahın, yeni bandonun şaşılacak derece de başarılı olduğunu söyledikleri görülmektedir:
“Donizetti’nin bana anlattığına göre bu çocukların (bandoya eğitim için alınan Enderun mensuplarını kastediyor) musiki öğrenmekteki istidatları İtalya’da bile olsa dikkati çekmekten hali kalmazmış. Bu da Türklerin musikiye olan kabiliyetlerinin bir delili imiş. 67
Donizetti’nin yönetiminde yirmi civarında müzisyenle başlayan, musiki eğitimi ve icra faaliyeti yoğunluğunu arttırarak devam etmiş ve Donizetti, Musika-i Hümayun ser- muallimi sıfatıyla bu çalışmaların devamlı olarak başında bulunmuştur. Uzun yıllar boyunca bu görevini sürdüren Donizetti Paşa devlet adamlarından büyük itibar görmüş ve ihsanlara nail olmuştur. Aşağıdaki belge Donizetti Paşa’ya görevinde gösterdiği başarı ve gayret için verilen bir nişanla ilgilidir:
-Maliye Nazırı Müşir-i Mükerrem Saadetlü Atıfetlü Paşa Hazretleri
-Mucebince icra-yı iktizasına himmet buyrulmak deyü
-Buyruldu 17 Muharrem 1258
-Rehin-i ilm-i sami-i asafaneleri buyrulduğu vechile Musika-i Hümayun muallimi bulunan Donizetti bendelerinin on iki seneden beri hidamat-ı memuresinde vaki’ olan sa‘y u gayreti ve akran u emsali meyanında derkar olan kıdem-i haysiyeti cihetiyle bi’l-vücuh lutf ü ihsan-ı hazret-i padişahiye sezavar olduğuna, ve bu misillü umur-ı memurelerinde asar-ı say u gayreti meşhud olanların saye-i ihsan-vaye-i cenab-ı şehinşahide terfi-i rütbeleri ile kayırılmaları emsali icabından ve şan-ı şevket-nişan-ı hazret-i cihandari iktiza-yı alisinden bulunduğuna binaen muallim-i mumaileyh bendelerinin beyne’l-akran badi-i tezayüd-ı iftiharı olmak ve sebkat eden emek ve hidmetine mükafat add olunmak üzere bu defa kendisine asakir-i hassa-i şahane piyade miralaylarına mahsus bir kıt’a nişan-ı zişan i‘ta ve ihsanı hususuna irade-i seniyye-i hazret-i mülukane erzan ve şayan buyrulmuş olmağla rütbe-i mezkureye mahsus bir kıt’a nişan-ı zişan ile bir kabza seyfin imal ve i‘tası ve tayinat-ı lazımesinin dahi tahsisi muvafık-ı irade-i aliyyeleri buyrulur ise icra-yı icabı babında emr ü ferman hazret-i veliyülemrindir. — 16 Muharrem 1258[ 27 Şubat 1842]”.
Musika-i Hümayunda eğitim faaliyetlerine ilk olarak şu anda İstanbul Teknik Üniversitesine ait olan Taşkışla binasında başlanmış sonraları Çırağan Sarayı’nın müştemilatında bulunan musika binasında devam edilmiştir. Arşiv vesikaları arasında bulduğumuz bir belgede, II. Mahmut döneminde kurulan Harp okulu ile beraber bir de müzisyen adı verilen askeri mızıka okulu kurulduğu görülmektedir. Bu belge daha
evvel belirttiğimiz, Batı müziği icra ve eğitiminin Osmanlı Devletine askeri amaçla girdiği savımızı doğrular mahiyettedir. Zira ülkede eğitim veren ilk batı müziği eğitim kurumunun batı askeri sisteminde eğitim veren ilk harp okulu ile birlikte kurulmuş olması, musikide yapılan değişimin askeri değişimin bir parçası olarak görüldüğü ve bu sebepten belki de acele ile gerçekleştirildiği yönünde beyan ettiğimiz görüşü destekler mahiyettedir.
Musika-i Hümayun ilk kurulduğu yıllarda yerini aldığı mehterhanenin, musiki icra ettiği törenlerde görev almaya başladı. Bu törenlerin başlıcaları şunlardı rikab törenleri, muayede törenleri, cülus törenleri ve cuma selamlığı. Bu törenlerden bazıları o törene özel kıyafetler giyilerek yapılırdı. Aşağıda ki belge II. Mahmut döneminde Musika’nın her hafta Cuma selamlığına katıldığını ve bu törende, törene özgü kıyafetler giydiğini göstermektedir:
deyü “Maliye Nazırı müşir-i mükerrem izzetlu atıfetlu Paşa Hazretleri mucibince tanzimine himmet buyuralar —- 26 Cemaziyü’l- evvel 255
Hademe-i hassa ve Muzika-yı Hümayun zabitan ve neferatının cuma günlerinde rikab-ı kamertab-ı hazret-i şahanede iktisa etmekte oldukları yakaları sırmalı setre ve bintan elbiselerinin bundan akdem senede iki kat i’tası nizamından bulunmuş olduğundan sene-i sabıkada tecdidi hususu için muayene olundukta haftada bir defadan senede kırk sekiz defa iktisa olunmakta olduğundan cedid hükmünde bulunmuş olmağla bir katı terk olunub bir katının ibkasıyla ba-takrir ifade ve inha ve mucebince tanzim buyrulup lazım gelen mahallere ve taraf-ı çakeriye ilm ü haberleri i’ta olunmuş ise de iş bu sene-i mübarekede dahi vakt-i duhuluyle geçenlerde tecdid olunmuş ve atikları fesh olunarak sabıkı vechile çukaları neferata terk ve sırmalı yakalar ahzolundukta mezkur yakaların yine içlerinde cedid ve ceyyidleri bulunmuş olduğundan ber vech-i tedkik etrafıyla mülahaza olunup senede bir defa tecdidi dahi hasarı mucib olacağından bundan böyle bir iki sene yahud ziyade ve noksan her ne vakit yakaları fena bulursa ol vakit tecdid olunmak enfaa ve eshel görülmüş ve eğer çi bazılarının çukaları berf u barandan köhne olduğu suretde yalnız çukaların tecdid ve yakaları isti’mal olunmak ahsen bulunmuş ve bu def’a fesh olunan atik cumalıkların dahi bazı isti’mal olunur. cedidce sırmalı yakalar tefrik ve yazılmakta olan yeni neferler için çukaları mesarifat-ı mütefferikadan mübayaa ile tefrik olunan yakalardan konulması ve maada köhne ve amele gayr-ı salih olanların sabıkları misüllü Darphane-i Amire’ye teslim ile sarf ve hasıl olan sırma bahasının depo sandıklarında hıfzı ile bazı ufak tefek mesarif-i lazımlerine sarf olunması hususları ind-i alilerinde istısvab buyrulur ise lazım gelen mahallerle kaydile keyfiyet malum olmak için devletlu serasker paşa hazretleri tarafına ve su-yı çakeriye ve mahall-i lazımeye ye ilm ü haberlerinin i’tası hususuna himmet buyrulmak üzere maliye nazırı devletlu paşa hazretlerine havale buyrulmak babında emr u ferman hazret-i men lehü’l-emrindir.
Bu belge Sultan Abdülmecid’in( 1839- 1861) saltanatının başladığı ilk aylara
aittir fakat II. Mahmut döneminde Cuma selamlıklarında Musika-i Hümayun üyelerinin musiki icra ettiğini ve bu törene özel sırmalı pantolon ve yakalıktan oluşan bir üniforma giydiklerini gösterir mahiyettedir.
Bu ilk dönem musikasının icra ettiği musikinin mahiyeti hakkında elimizde mevcut olan bilgi gayet mahduttur. Mahmut Ragıp Gazimihal, dönem musikası repertuvarının o zaman dünyanın pek çok yerlerindeki bandolar gibi oldukça yavan olduğunu ve basit eserlerden oluştuğunu vurgulamaktadır. Bu duruma, hem batı tarzında musikiye alışkın olmayan halkın beğenisini kazanma düşüncesi hem de dönem musikacılarının henüz daha başlangıç seviyesinde olan müzikal bilgileri sebep olmuş olabilir.
Tüm bu bilgiler ışığında II. Mahmut dönemi musikasının, mehterin görevini ifa için kurulmuş, pek çok açıdan eksikleri olan ve henüz icracılarının bile içselleştiremedikleri bir musikiyi icra eden bir topluluk olduğunu söyleyebiliriz. Aslında bu alelacele, sosyolojik ve felsefi temelleri oluşmadan bir musikiyi, bir toplumun değerleri arasına emirlerle katma çabası menfi etkilerini asırlarca sürdürmüş, toplum kendisine uzak gördüğü bu müzik türünü hala benimseyememiştir.