Osmanlı Bestekârları ve Klasik Eserleri Hakkında Bilgileri

0
2662
Osmanlı Bestekârları Klasik Eserleri Hakkında Bilgi Osmanlı Devleti Sultanları Eski Tarihi Saray İstanbul Resimler Ottoman Empire Görsel Tablo Sanat Hayat
Osmanlı Bestekârları Klasik Eserleri Hakkında Bilgi Osmanlı Devleti Sultanları Eski Tarihi Saray İstanbul Resimler Ottoman Empire Görsel Tablo Sanat Hayat

Osmanlı-Türk Bestecileri ve Eserleri Hakkında Bilgiler

Osmanlı’nın 624 yıl içinde gelmiş geçmiş bu dâhi bestekârlarından bazılarının isimlerini ve eserlerini yüzyıllara göre sıralamaya çalışalım:

On üçüncü yüzyılda konservatuar niteliğindeki Mevlevilik teşkilatını kurmuş olan bir Niyaz İlahisini sık sık duyduğumuz Hazreti Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled vardır.

On dört ve on beşinci yüzyılları içinde yaşamış; notası elimizde olan otuz örnek bestesiyle Abdülkadir Meragi (Meragalı Abdülkadir) bulunmaktadır.

On beşinci yüzyıldan Fatih’in torunu Şehzade Korkut, Kürdi Peşrevi gibi eserleriyle ve teşvik edici yanıyla bilinmektedir. Bestey-i Kadim denilen Üç Ayinin bestecisi veya bestekârları yakın zamana kadar on altıncı asır içinde biliniyorlarsa da aslında bu dönemde yaşamışlardır.

On altıncı yüzyıldan ise bir Hasan Can Çelebi; Abdül Ali; tarihçi Hoca Sadettin Efendi; ‘On bir Saz Eseri’ parçasıyla Nefiri Behram Ağa; ‘Peşrev ve Saz Semaisi’ olarak yirmi dört parçasıyla Gazi Giray Han ve Rumeli Akıncı Türkülerinin bilinmeyen bestekârları zikredebileceklerimiz arasındandır.

On yedinci yüzyıldan ise meselâ; ‘Gelse O Şuh’ bestesiyle bilinen Itrî’nin hocası Hafız Post; ‘Tekbir’, ‘Salâtü Ümmiye’, ‘Nevakâr’ ve ‘Naat’ gibi besteleriyle büyük Itrî; Yahya Kemal’in Eski musikimiz şiirinde bahsettiği Seyyid Nuh; ‘murabba besteleri, ‘nakış’ ve ‘yürüksemâileriyle’ musikimizde daima göz dolduran Yahya Nazım Çelebi; Türk musikisinin Süleymaniye’si dediğimiz ‘Miraciye’ adlı bestesiyle dini eser bestekârımız Nâyi Osman Dede; Saatçi Mustafa; Ebûbekir Ağa; ‘Dök zülfünü meydana gel’, ‘Küçük suda gördüm seni’ besteleri ile İngilizlerin çapkın dedikleri Tanbûrî Mustafa Çavuş; evcara makamından bestelediği şaheser iki eser olan ‘Peşrev’ ve ‘Semaisi ile Enderûn’dan yetişmiş kadın bestekârlarımızdan Dilhayat Kalfa; Enfi Hasan Ağa ilk aklımıza gelen bestekârlarımızdır.

Osmanlı Dönemi Musiki Müzik Genel Bakış Klasik Türk Müziği Geleneksel Türk Sanat Müziği Sultan Eski Tarihi Saray Ottoman Empire Görsel Tablo Osmanlı Sanat Music
Osmanlı Dönemi Musiki Müzik Genel Bakış Klasik Türk Müziği Geleneksel Türk Sanat Müziği Sultan Eski Tarihi Saray Ottoman Empire Görsel Tablo Osmanlı Sanat Music

On dokuzuncu yüzyıl Osmanlı’nın son dönemi olmuştur ki, burada yaşamış bestekârlarımızın bazıları da şunlardır:

Herkesin ezberinde olan ‘Yine Bir Gülnihâl’in bestekârı ve lâdini formlarda sayısız eser vermiş olan, Batı’nın Beethoven’i gibi aynı çağın insanı bizim dâhi bestekârımız Hammamizâde İsmail Dede; nadide makamları ve büyük usulleri en iyi bir şekilde kullanmış olan Zekâi Dede ki sonradan âlim, bestekâr, mükemmel icracı olan bir çok talebe de yetiştirmiştir-; Ayinlerin en güzellerinden biri olan ‘Acemaşiran Ayini’ ile Hüseyin Fahrettin Dede, Hacı Sadullah Ağa, klasik tanbur çalış tarzının yaratıcısı Tanbûri İsak; Ferahnâk makamını tertip eden Şakir Ağa; Numan Ağa; Sûz-i dil makamından yaptığı emsalsiz takımıyla Tanbûri Ali Efendi; Udî Nevres; Tanbûri Cemil; Medeni Aziz Efendi; Dr. Suphi Ezgi ve iki-bini aşkın yine her türlü formda eser yazmış olan Dede’den sonra ikinci en büyük dâhi bestekârımız olan Hüseyin Saadettin Arel yine ilk aklımıza gelen bestekârlarımız olmaktadırlar.

Osmanlı İmparatorluğu’nda, dünyada  hiçbir devlette böylesine rastlanmayan devletin başındaki padişahlarımız içinde bestekâr olanlardan bazıları şunlardır:

II. Murad, II. Bayezid, I. Mahmut, IV. Murat, III. Selim, II. Mahmud, Abdülaziz ve Vahdettin gibi padişahlar bunlar arasındadır.

Osmanlı şehzade bazıları ise Şehzade Korkut, Seyfettin Efendi, Gevheri Osmanoğlu, Ayşe Sultan gibi…

Devlet adamlarının arasında da Zi Paşa, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Neyzen Yusuf Paşa, Bayburtlu Zihni’nin şiirini güfte olarak kullanmış meşhur Şehnaz Divanı bestesiyle Nevres Paşa vs.

Ahmet Mithat Efendi, Ahmet Rasim adları da edebiyatçılarımızdan bestekâr olanların başında gelir.

Medeniyetin bir yaşama tarzı, davranış, araç- gereç, konfor, zihniyet olduğu göz önünde bulundurulursa Osmanlı Dönemi’nde bu konuda Türk musikisinde görülen manzaralardan kesitler ise şunlardır:

Bir kere bir medeniyet ölçüsü olan âdeta bir anayasa niteliği arzeden musiki sevgisi, ilgisi Osmanlı Devleti’nin her kesiminde başlı başına büyük yer tutuyordu. Meselâ, Polonya Cumhurbaşkanı’nın piyanist olması dışında, dünyada imparatoru musikişinas ve aynı zamanda şair, devlet adamı ve kumandan olan Osmanlı Devleti’nden başka bir devlet yoktur.

Osmanlı Ve Avrupa Müziği Türk Klasik Müzigi Musikisi Sheet Music Photo Visual Media Film Musiki Muzik Score Ses Wallpapers
Osmanlı Avrupa Müziği Türk Klasik Müzik Musikisi Sheet Music Photo Visual Media Film Musiki Muzik Score Ses Wallpapers

Fatih’in babası Sultan II. Murat hem bestekâr hem de devrinde çevresindeki musiki insanlarını teşvik eden, onlara Türk musikisi kitapları yazdıran bir devlet adamıydı. Hızır Bin Abdullah’a yazdırdığı edvar ile Bedri adındaki musikişinasa yazdırdığı ‘Muradname’ ses sistemlerini faş etmesi açısından Türk musikisi için bulunmaz bir medeniyet örneği olmuştur. Bu arada Sultan’ına bir takım makamlar tertip ettirmesi de ayrıca zikre değerdir.

Osmanlı’da musikiye önem veren ve onunla yakından ilgilenen diğer bir devlet adamı da Sultan Üçüncü Selim’dir. Bizzat makam tertip eden, neyzen ve tanbûri olan, sanat değeri son derece yüksek besteler yapan, himayeciliği ile çevresinde musiki ekolü yaratan, bu meyanda ‘Hampursum’ adını taşıyan bir nota yazısı tertip ettiren devletin başındaki bir kişi olmuştur.

Padişahların yanı sıra vezirleri ve Osmanlı’nın ileri gelenleri de bu arada sayılabilir. Meselâ, Sadrazam Yusuf Paşa’nın klasik musikimizde kıymetli bir bestekâr olarak yerini aldığını biliyoruz.

Çarşamba’da adının bir semte verildiği İsmail Ağa Camii’ni yaptıran Şeyhülislam’ın soyundan gelen yine Şeyhülislam Mehmed Esad Efendi yaşadığı on-yedi ve onsekizinci yüzyıllarda ‘Atrabül Asar’ adını verdiği bestekârlar biyografisi kitabını Türk musikîsine kazandırmıştır.

Halkımızın her kesiminde musikî vazgeçilmez yerini korumuştur. Çocuk doğduğunda kulağına ezan okunurdu. Çocukluk oyunlarında, konaklarda, evlerde, düğünlerde, muharebelerde, cenazelerde hep musiki vardı. Ayrıca mektebe ilâhilerle başlandığı ve buralarda ilâhi korolarının kurulduğunu görmekteyiz.

Türk musikisinde Rum Zaharya, Ilya; Yahudi Isak ve Ermeni Astik Ağa gibi büyük bestekârlar çıkmıştır.

Edirne, Manisa ve Amasya’daki Darüşşifa hanelerde muhtelif makamlar dinletilerek hastalar tedavi ediliyordu. Bunun ne demek olduğunu iyi anlayabilmek için o devirde Avrupa’da uygulanan tedavi yollarına bakabiliriz. Buralarda hastaların yakılması ve eziyet edilerek tedavi görmeleri mesela insanların kuyulardan baş aşağı sarkıtılarak aç yılanlara yüzlerinin yaklaştırılması, şok tedavi konusu yapılıyordu.

Eskiden her evde duvarda bir saz asılıydı. Bilhassa genç kızlar ud çalardı. Evliya Çelebi Avrupa’daki evlerde de Türk musikisi sazlarının bulunduğunu yazmaktadır.

Ayrıca bu dönemlerde, Mozart ve Hammer’in Osmanlı Tarihi’ni merak edip okuyan Beethoven gibi Avrupalı büyük bestekârların bizim melodilerimizi malzeme olarak kullanarak Türk tarzında (Alaturka) besteler yapmış olduğunu görüyoruz.

Itrînin ‘Tekbiri’ bütün İslâm âlemine Osmanlılar döneminde yayılmıştır. Hatta bu tekbirle ilgili bir olayı da bu vesileyle hatırlayabiliriz. Bu yüzyılın başında Avrupa’da bir kongreye katılan Osmanlı Murahhas Heyeti toplantı dağılacağı sırada diğer heyetlerden her biri kendi marşını okurken sıra kendilerine yaklaşınca heyecanları büsbütün artmış fakat sonunda Tekbir getirmeye karar vermişlerdir ve bunu oradakilere de tekrar tekrar söyletmişlerdir.

Osmanlılar döneminde, Selçuklu hükümdarının Asya’dan devraldığı ve Osmanlılara bağımsızlık işareti olarak verdiği Mehter Takımı’nın 624 yılda en yüksek değerini bulduğuna şahit olmaktayız. Günde beş ezan vaktinden önce vuran mehter, bu meyanda elçiliklerin nezdinde yer aldırılmıştır. Mesela, bir elçimizin, Avusturya imparatoruna itimatnamesini takdim edeceği günden bir gün önce Mehter’in şehrin bir ucundan diğer bir ucuna yürüyeceğini duyan halkla, çevre kasabalardan, köylerden gelerek yolların kenarında yer alıp müziği dinleyerek mehterin geçişini seyretmişlerdir. Mehterin Avrupa’daki yankısına en güzel örnek 17. yüzyılda Polonya hükümdarının Osmanlı Sultanından bir mehter takımı istemesidir. Osmanlı Polonya’nın bu arzusuna bir mehter takımı hediye ederek karşılık vermiştir. Bunun yanı sıra Mehter’in esnaf loncalarında da çalındığını biliyoruz.

Devlet’in katında Enderun’un müzik kısmı bir Devlet Konservatuarı idi. Bunun yanı sıra Bektaşi tekkeleri, bilhassa Mevlevi tekkeleri âdeta bir konservatuar olup müziğin öğrenildiği ve imparatorluğun en uzak köşelerine kadar Türk Kültürü ve Sanatını götüren mekânlar olmuştur.

Hemen hemen her bir insanımızın bu devirde şarkı, türkü ve ilahi bildiği, halk oyunlarımıza eşlik eden müzik ve ritimle oynadıklarını görüyoruz.

Lâle Devrinde ve Hıdırellezlerde de halkımızın musiki ile haşır neşir olduğuna şahit olmaktayız. Diyebiliriz ki o zamanlarda yapılan bir taksimde nereden nereye geçildiğini, hangi makamdan eser icra edildiğini anlayanların çok olduğu bir musiki seviyesi vardı.

Mevlid olayı başlı başına halkımızın bir araya geldiği bir huşû âdetimiz olmuştur. Burada işin en enteresan tarafı mevlidi okuyanların bunu bir şekilde bir çerçeve içerisinde yapmalarıydı. Her mevlidhan irticalen ortaya koyduğu mevlid de klasik bir düzene uymuş ve bir makam sırası izlemiştir. Nitekim Birinci Allah adın Bahri Saba, ikinci Bahri Hicaz, Üçüncü Velâdet Bahri Rast, Dördüncü Merhaba Bahri Uşşak, Beşinci Miraç Bahri Hüzzam, Altıncı Münacaat Bahri Hüseyni ve Yedinci Vefat Bahri de Zırgülelihicaz sırasıyla okunan ve bugün de sürdürülmeye çalışılan Osmanlı’dan bize kalanlardır.

Ayrıca bu dönemlerde kamet hangi makamdan alınıyorsa imam da süreye o makamdan girmeye dikkat ediyordu.

Öte yandan Teravih Namazı coşkulu bir şekilde cumhur müezzinliği ile birlikte götürülüyordu. Burada Rast, Saba, Uşşak, Eviç ve Acemaşiran makamları gibi demetten sıra takip ediliyordu.

Ramazan eğlenceleri bazılarının zannettiği gibi sadece Şehzade başında, direkler arasında olmuyordu. Sahur’a kadar evlerde, konaklarda, Kuran okunuyor ve fasıllar geçiliyordu.

Semai kahveleri denilen yerlerde Anadolu’dan gelen saz şairleriyle klasik musiki mensupları bir araya geliyorlardı. İki musiki dalımızdaki üslup yakınlaşmasında bu yerlerin etkisi çok olmuştur.

Musiki Kurumları Okulları Müzik Eğitimi. Osmanlı Devleti Sultanları Eski Tarihi Saray İstanbul Resimler Ottoman Empire Görsel Tablo Sanat Hayatı
Musiki Kurumları Okulları Müzik Eğitimi. Osmanlı Devleti Sultanları Eski Tarihi Saray İstanbul Resimler Ottoman Empire Görsel Tablo Sanat Hayatıik

CEVAP VER