66O6SMANLI PADIŞAHI II. OSMAN HAN’IN ŞAHSIYETI VE YAŞAMI
Genç II. Osman Han, Sultan I. Ahmed Han’ın en büyük oğlu olup, 3 Kasım 1604 tarihinde Mahfiruz Valide Sultandan doğdu. Şehzadenin ismi Osman konularak yedi gün yedi gece şenlikler yapılması ferman olundu. Doğum tarihine işaret olmak üzere de, “İde Bârî Güzin-i Âl-i Osman” tarih düşülmüştür. Çok iyi bir eğitim gördü. Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca gibi doğu ve batı dillerini klasiklerinden tercüme yapabilecek kadar güzel öğrendi. Kuvvetli bir edebiyat, tarih, coğrafya ve matematik tahsili aldı.
Genç yaşta tahta geçen II. Osman Han’ın cülusunu devrin büyük şâirlerinden Nef’î şu mısralar ile tebrik etmekteydi:
Şehinşâh-ı adâlet-pîşe Osmân Hân-ı sânî kim
Vücûdıyla hayât-ı tâze buldı mülk-i Osmânî
(Şahlar şahı, adaletli II. Osman Han’ın tahta cülusu ile Osmanlı mülkü taze hayat buldu).
Tahta geçtiği zaman on dört yasında idi. Faal ve çalışkan olmasına rağmen yaşı icabı tecrübesiz olup, kendisine rehber olabilecek devlet adamlarından da yoksundu. Üzerinde valide sultandan başka hocası Ömer Efendi ile Darüssaade Ağası Süleyman Ağa etki sahibiydi.
Sultan II. Osman Han, güneş yüzlü, heybetli, yüksek himmet sahibi bahadır bir padişah idi. Fevkalade iyi bir binici, silah ve harp aletlerini kullanmakta pek mahir idi. Şecaat ve binicilikte akranı pek az olup, şirin çehreli ve güzel tavırlı idi.
Naima eserinde Osman Han’dan bahsederken, “Pâdişâhı âlem-ârâ” yani “dünyanın süsü olan padişah” diye bahsetmiştir. Gençliğinin en parlak günlerinde tahta çıkıp, tecrübeli, akıllı ve sadık bir yakınına malik olmayışı, kendisine bu hazin sonu hazırlamıştır. Yazmış olduğu şu beyt onun ıslahat ve düşünceleri ile muhaliflerin durumunu çok güzel ifade etmektedir:
Niyyetim hidmet idi saltanat ü devletime
Çalışır hasid ü bedhah aceb nekbetime
Gerçekten de genç yaşına rağmen istikbalde memleket için hayırlı olacağını vadeden düşüncelere sahipti. Tab’an hırçın ve aceleci olmakla beraber, cesur ve akıllıydı. Zamanında İngiltere’nin İstanbul büyükelçiliğinde bulunan Thomas Roe, genç padişahı şu cümlelerle anlatmaktadır:
“Osman mağrur, yüksek ruhlu ve cesurdu. Hıristiyanların can düşmanlarından biriydi. Atalarının seferlerine imrenmekte , büyük işler planlamakta ve namını hepsinin üzerine çıkarmak için gayret sarf etmekte idi.”
Saltanatı müddetince uygulamaları onun reformcu bir devlet adamı karakterini ortaya koyuyordu. Osmanlı Devletine, padişahın merkezi mutlak otoritesini yeniden hakim kılmak istiyordu. Merkez ve taşra ordusunu reorganize etme çalışmalarını başlatmıştı.
Kapıkulu harcamalarında savurganlığı önleyici tedbirler almaktaydı. Taşra ümerasını sıkı denetim altına almak için çalışmalar yürütüyordu. Reayayı Cenâb-ı Hakk’ın bir emaneti olarak gören Osmanlı devlet idaresi anlayışını tavizsiz uyguluyordu.
Ancak özellikle bazı yakınları, büyük projelerin adamı bu genç fakat tecrübesiz padişahı, hatalara sürükledi. Bunlardan bir tanesi Darüssaade Ağası Süleyman Ağa’nın da telkini ile Hotin Seferi öncesinde altı erkek kardeşinden en büyüğü olan Şehzade Mehmed’i öldürtmesidir.
Genç padişahın yine etrafının telkini ile ocakla büyük bir çekişme içerisine girmesi ve yapılan telkin ve uyarıları dikkate almaması ise hayatına mal olmaya kadar varacak ikinci büyük hatası olmuştur.
Aslında genç padişahın en büyük hatası bu noktada ortaya çıkmaktadır. Hadiselerin başlangıcında sağlam tedbirler almak suretiyle önüne geçilmesi muhtemel ihtilâl önlenememiştir. Zira isyanın başlangıcında üst düzey askerler işin içinde yoktu. Padişah ise ileri gelen devlet adamları ve ulemanın nasihatlerine kulak asmamış, karşısındaki gücü küçümsemiştir. Bu yüzden işler giderek daha da çıkmaza girmiştir. Komuta kademesinin harekete dahil olmaması padişahı yanılgıya sürüklemiştir. O, son ana kadar başsız askerin dağılacağını düşünmüştür.
İsyan büyüme emareleri gösterip büyük bir fitnenin kapıda olduğu belirince tecrübe sahibi devlet adamları ve ulema, asker tarafından istenen devlet adamlarının feda edilmesinin, yani ehveni şerrin tercih edilmesinin daha doğru ve isabetli olacağını padişaha hatırlatmışlar, fakat padişah bunu da kabul etmemiştir.
Dirayetli Şeyhülislam Esad Efendi ve zamanın ünlü şeyhi Aziz Mahmud Hüdâyî gerekli ikazları çekinmeden ortaya koymuşlardır. Şeyhülislam, padişahın hacca gitmekten vazgeçmesi yönünde fetva çıkartmış, Aziz Mahmud Hüdâyi ise bu minnval üzere mektup yazarak padişaha tavsiyelerde bulunmuştur. Fakat o, asla bu tavsiyelere kulak asmamış, hususi hocası Ömer Efendi ve Darüsaade Ağası Süleyman Ağanın sözlerinden başka hiç kimsenin sözünü dikkate almamıştır.
Genç Osman karakter olarak geleneğe fazla önem vermeyen bir yapıya da sahipti. Osmanlı padişahları Fatih döneminden beri devlet yönetiminde doğuracağı mahsurlar nedeniyle hür kadınlar yerine cariyeler ile evlene gelmişlerdi. Genç Osman, bu teamülü değiştirmiş, cariyeler ile evlilik yapmayı kabul etmemiştir. Bütün karşı çıkmalara rağmen, Şeyhülislam Esad Efendinin kızı ile evlenmiştir. Aynı şekilde, hacca gitmeye karar vermesi de onun teamüle aykırı karakter yapısının örneklerindendir.
Genç Osman’ın öldürülmesiyle Osmanlı Devletinde ilk kez kötü bir gelenek ve teamül başlatılmıştır. Bu hadiseden sonra devlet adamları menfaati gereği askeri daha fazla kullanmaya başlayacak ve askerin siyasetin içerisine çekilmesine yol açacaktır. Neticede devlet dışarıdan çok içeriyle meşgul olacak gücünü ve kudretini içeride kaybeden bir yapıya doğru sürüklenecektir.
Nitekim bu tarihten itibaren Osmanlı tarihinde her zaman girişilebilecek makul ve yararlı yenilik ve ıslahat hareketleri bir şekilde ihtilâl ile engellenme yoluna gidecektir. Dolayısı ile Genç Osman’ı karşı gerçekleştirilen ihtilâl hareketi orada kalmamış, gelecek dönemlere de sirayet etmiştir. Bundan sonra ve bilhassa gelecek asırlarda memlekette yenilik ve ıslahat yapmak isteyen bütün büyük hükümdarlar ve vezirler bu yenilik hareketleri uğruna ya tahtlarını yahut başlarını vermişlerdir. Ancak güçlü padişahlar ve kudretli devlet adamları döneminde devlet bu sıkıntılı dönemlerden kurtulabilecektir.