Sultan Abdulhamid Han: Milletini Seven Ulu Bir Adam

0
2612
Osmanlı Padişahlarının otuz dördüncüsü, İslam Halifelerinin ise yüz on üçüncüsü olan Sultan II. Abdülhamid, Sultan Abdülmecid’in ikinci oğludur.

Abdül-Hamīd-i Sani, Osmanlı İmparatorluğu’nun 34. Padişahı ve 113. İslam Halifesi.. Bir buçuk asır sonra dahi hakkında hem olumlu hem de olumsuz yüzlerce eser yazılan Sultan, kimileri için Kızıl Sultan oldu, kimileri içinde Ulu Hakan. Fakat o yalnızca “milletini seven bir adam”dı.

Sultan II. Abdülhamid Han için bugüne kadar olumlu ve olumsuz olarak birçok şey yazıldı. Hakkında olumsuz olarak söylenen sözlerin veya yazılan yazıların temeli; kuruntulara sahip olduğu, milleti cahil bıraktığı, diktatör ve hatta kan dökücü olduğu, ilme ve bilime karşı olduğudur.

Sultan II. Abdülhamid’in karakteri, özel hayatı, düşünce yapısı ve psikolojik dünyasını, bu ve benzeri ifade ve suçlamaların ne derecede doğru olduğunu ancak O’nunla birlikte yaşayan ve sözüne güvenilir insanlara sormak ve alınan cevapları karşılaştırmak gerekmektedir.

Fakat bugün için bu mümkün olmayan bir imkandır. Bugün yapabileceğimiz ise; bu kişilerin her birinin yazılı olarak bıraktıkları veya anlattıkları eserlerden hareket ederek ve tarihi olaylara bakarak bir sonuca ulaşmaktır.

Fakat şunu da unutmamak gerekir ki, bir şahıs hakkında herkesin vereceği hüküm, bazı umumi noktalar istisna edilecek olursa, ayrı ayrıdır. Bu da tabii ki hükmü veren şahısların mevkilerine, şahit oldukları olaylara, işittikleri sözlere göre değişebilmektedir.

KIZIL SULTAN MI ULU HAKAN MI?

Osmanlı Padişahlarının otuz dördüncüsü, İslam Halifelerinin ise yüz on üçüncüsü olan Sultan II. Abdülhamid, Sultan Abdülmecid’in ikinci oğludur.
Sultan II. Abdülhamid Han, Osmanlı Padişahlarının otuz dördüncüsü, İslam Halifelerinin ise yüz on üçüncüsü, Sultan Abdülmecid’in ikinci oğludur.

Osmanlı Padişahlarının otuz dördüncüsü, İslam Halifelerinin ise yüz on üçüncüsü olan Sultan II. Abdülhamid, Sultan Abdülmecid’in ikinci oğludur.

Doğduğunda takvim yaprakları 1842 yılının 21 Eylül’ünü gösterir. Annesi Tir-i Müjgan Sultan olan Abdülhamid Han tahta 1876 yılında 34 yaşında çıkar, 1909 yılında çıkan 31 Mart Ayaklanması ile indirilir.

Osmanlı Devleti’nin 33 yılla tahtta en uzun kalan dördüncü padişahıdır. Vefat ettiğinde takvim yaprakları 10 Şubat 1918’i göstermektedir.

TAHTA ÇIKTIĞINDAKİ RUH HALİ

Amcası Abdülaziz Han’ın 1876’da tahttan indirilmesi ve şüpheli koşullarda vefatı ile ağabeyi V. Murat’ın tahta çıkarıldıktan üç ay sonra ruhsal çöküntü geçirmesi iddiasıyla tahttan indirilerek Çırağan Sarayı’na hapsedilmesi olaylarına tanık olur.

Ayrıca, Sultan Hamid İktidarında Osmanlı Devleti parçalanmanın da eşiğindedir. Sadrazam olarak ağabeyi V. Murat’ı da tahta çıkartan Mithat Paşa’yı atar. Saray ile Bab-ı Ali arasındaki çekişme had safhada ve devlet borçlarını ödeyemez haldedir. Rusya’nın desteğiyle Balkanlarda Panslavizm akımı güçlenmekte ve ulusal ayaklanmalar baş göstermektedir. Yurt içinde ise meşrutiyet yanlıları Cumhuriyet ilanı fikrini tartışmaktadırlar.

KANUN-İ ESASİ’NİN İLANI

Sultan Abdülhamid, Mithat Paşa’ya henüz tahta çıkmadan verdiği sözünün gereği olarak 23 Aralık 1876’da, ilk Osmanlı Anayasası olan Kanun-ı Esasî’yi ilan eder.

Meclis-i Mebusan ve Ayan Meclisi üyelerinden oluşan ilk meclis 19 Mart 1877’de açılır ve böylece I. Meşrutiyet dönemi başlar. Padişah ile meclis ülkeyi birlikte yönetecektir, anayasayla yargı bağımsızlığı ve temel haklar güvence altına alınmasına rağmen egemenliğin esas kaynağı yine padişahtır.

I. Meşrutiyet’in ilanı sonrasında değişen veya düzelen herhangi bir siyasal durum söz konusu olmaz: Balkanlarda siyasal karışıklık, ekonomi de ise artarak devam eden borçlar.

Üstüne üstlük Sultan’ın karşı olmasına rağmen Mithat Paşa, Damat Mahmud Paşa ve Redif Paşa gibi devlet adamlarının ısrarlarıyla 93 Harbi’ne giren Osmanlı ağır yenilgi alır, Rus Ordusu İstanbul sınırlarına kadar dayanır ve Sultan Hamid Meclis’i 1878 yılında kapatır.

MECLİS’İN KAPANMASI VE 31 MART’A GİDEN YOL

Sultan II. Abdülhamid Han, Osmanlı Padişahlarının otuz dördüncüsü, İslam Halifelerinin ise yüz on üçüncüsü, Sultan Abdülmecid’in ikinci oğludur.
Sultan II. Abdülhamid Han, Osmanlı Padişahlarının otuz dördüncüsü, İslam Halifelerinin ise yüz on üçüncüsü, Sultan Abdülmecid’in ikinci oğludur.

Sultan Abdülhamid, Kanun-ı Esasî’nin 113. maddesiyle kendisine tanınan “idari sürgün yetkisi”ni kullanarak, Mithat Paşa’yı sürgüne yollar.

İktidarında büyük siyasi olaylar ve hareketler olmasına rağmen ülke her alanda birçok yenilik, kalkınma ve eser hamlesinden de geri kalmaz.

Yaptığı siyasi ve idari hamleler ve oluşturduğu mekanizmalarla ülkesini dış güçler karşısında güçlü bir şekilde savunması içte ve dışta çoğu çevrelerce iyi karşılanmaz, çokça düşman edinir.

Hakkında dedikodu ve iftiralar bilinçli olarak yayılmaya başlar. Bugüne kadar Abdülhamid Han hakkında ortaya atılan asılsız iddialar yaptığı bu diğer eğitim, kültür, kalkınma, imar ve yenilik çalışmalarını gölgelemiş gün yüzüne çıkmasına engel olmuştur.

O gün olduğu gibi bugün de emperyalist devletlerin içte ve dıştaki uzantıları ile işlerine geldiği şeyleri yapamayan kimselerce ortaya atılan iftira ve yalanlar Sultan Abdülhamid döneminde yapılanların incelenmesi sonucu otomatik olarak çürüyecek iddialardır.

Abdülhamid Han, 1881’de Düyun-u Umumiye’yi kurarak devletin 252 milyon olan borcunu 106 milyona indirir. Bu detay dahi diktatörlük iddialarını ve demokrasi söylemlerinin nedenini çok iyi açıklamaktadır.

İKİNCİ MEŞRUTİYET VE 31 MART AYAKLANMASI

İKİNCİ MEŞRUTİYET 1889 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti kurulur. Abdülhamid Han 1908'de anayasayı yeniden yürürlüğe koymak zorunda kalır ve II. Meşrutiyet ilan edilir.
İKİNCİ MEŞRUTİYET 1889 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti kurulur. Abdülhamid Han 1908’de anayasayı yeniden yürürlüğe koymak zorunda kalır ve II. Meşrutiyet ilan edilir.

Abdülhamid Han yönetimine karşı zamanla muhalefet de giderek güçlenir. 1889 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti kurulur. 1908’de İttihat ve Terakki yanlısı bazı subaylar Manastır ve Selanik kentlerinde ayaklanırlar. Bu baskıların üzerine, Abdülhamid Han 24 Temmuz 1908’de anayasayı yeniden yürürlüğe koymak zorunda kalır ve II. Meşrutiyet ilan edilir.

Yapılan seçimlerle oluşturulan yeni meclis 17 Aralık 1908’de açılır. Ancak artan huzursuzluklar ve İttihat ve Terakki karşıtlarının baskıları sonucunda, 13 Nisan 1909’da İstanbul’da bir ayaklanma çıkar.

Rumi takvimle 31 Mart günü patlak verdiği için bu ayaklanma 31 Mart Olayı olarak bilinir. Selanik’te kurulan Hareket Ordusu 23-24 Nisan gecesi İstanbul’a girerek ayaklanmayı bastırır.

HAL’İ VE SÜRGÜN - II. Abdülhamid Han'ın, 33 yıllık saltanatının ardından 1909'da birtakım düzmece bahaneler ve iftiralarla tahttan indirildiği zaman 66 yaşındaydı.
HAL’İ VE SÜRGÜN – II. Abdülhamid Han’ın, 33 yıllık saltanatının ardından 1909’da birtakım düzmece bahaneler ve iftiralarla tahttan indirildiği zaman 66 yaşındaydı.

II. Abdülhamid Han’ın, 33 yıllık saltanatının ardından 27 Nisan 1909’da birtakım düzmece bahaneler ve iftiralarla tahttan indirildiği zaman 66 yaşındaydı.

Abdülhamid Han’a hal kararını bildirmeye Yahudi Emanuel Karasso, Arnavut Esat Toptani, Ermeni Aram Efendi ve Padişah’ın uzun yıllar yaverliğini yapmış olan devşirme Arif Hikmet Paşa gönderilir.

Abdülhamid Han bu heyeti gördükten sonra “Bir Türk pâdişâhına, İslam halifesine hal’ kararını bildirmek için bir Yahudi, bir Ermeni, bir Arnavut ve bir nankörden başkasını bulamadılar mı?!” demiştir.

Tahttan indirildikten sonra, kendisi ve ailesi hazin bir yolculuk hikâyesi ile Selanik’e sürgüne gönderilir, burada bir Yahudi zenginine ait olan Alatini Köşkü’nde 3.5 yıl hapis hayatı yaşar. 1913 yılında başlayan Balkan Savaşları sırasında Selanik’in tehlikeye düşmesi üzerine, buradan ayrılmamakta ısrar etmesine rağmen, zorla ikna edilerek ailesi ile birlikte İstanbul’a getirilir.

I. DÜNYA SAVAŞI VE VEFATI

İstanbul’daki hayatını da Beylerbeyi Sarayı’nda gözaltında yaşayarak geçiren Çileli Padişah, bu sıralarda patlak veren 1. Dünya Savaşı’nı buradan izler.

Daha silâhların ilk patladığı günlerde savaşın çok uzun süreceğini, boşu boşuna pek çok masum insanın kanının döküleceğini ve zor da olsa İngiltere tarafının savaşı er geç kazanacağını söyler.

Osmanlı Devleti’nin savaşa girmemeyi başarabilmesi için dua eder. Ama bir yandan da büyük devletlerin ne yapıp edip Osmanlıları savaşın içine çekeceklerini belirtir.

Osmanlı Devleti savaşa Almanya tarafında girince, endişeleri son derece artar. Savaşın Osmanlı Devleti ve İslâm âlemi için felâketle biteceğini düşünür. Mahzun ve çileli hükümdar, bu sonucun iyice yaklaştığı bir tarihte, yaşlanmasına rağmen yılmadan kucakladığı devletin hazin sonunu görüp üzüntü ve keder içinde 10

Şubat 1908 tarihinde 76 yaşında vefat eder.

“Evlâtlarım” diye hitap ettiği ve canından çok sevdiği milletinin Fatihalarını beklediği kabri bugün İstanbul Çemberlitaş’ta bulunan II. Mahmud Türbesi içindedir.

ABDÜLHAMİD HAN’IN DIŞ POLİTİKASI

Padişah 2.Abdulhamid han Osmanlı Sultanı İkinci. Abdulhamit İslam Birligi Halifesi
Padişah 2.Abdulhamid han Osmanlı Sultanı İkinci. Abdulhamit İslam Birligi Halifesi

Abdülhamid Han uçurumun kenarında bulduğu Osmanlı Devleti’ni dengeli bir politikayla uzun yıllar yönetmiş ve tehlikelerden korumuştur. Batı’ya karşı dengeyi önceleyen Sultan, Doğu’ya karşı İslam’ı ön planda tutmuştur.

Abdülhamid Han’ın Dış Politikasını anlamak için iki örnek olayı aktarmak yeterli olacaktır.

ABDÜLHAMİD HAN’IN FİLİSTİN POLİTİKASI

Osmanlıların mülkî idâre sistemine göre Kudüs, 1887 yılında merkeze bağlı müstakil bir mutasarrıflık hâline getirilir. Bir yıl sonra Beyrut vilâyeti oluşturulur ve Kuzey Filistin’deki iki sancak, Nablus ve Akkâ, bu vilâyetin sınırları içine alınır.

Filistin’in Osmanlı idâresinde bulunması, Siyonistlerin bütün teşebbüslerinin Osmanlı üzerinde artarak devam etmesine sebep olacaktır. Siyonistler, Filistin’de bir Yahûdî yurdu kurulması için önce, belirli bir meblağ karşılığında Filistin topraklarını satın almayı planlarlar.

Siyonizm’in kurucusu Theodore Herzl nabız yoklamak maksadıyla Haziran 1896’da İstanbul’a gelir. Herzl, Sultan İkinci Abdülhamid Han’dan Filistin’in Yahudi göçlerine açılması ve buranın muhtar bir Yahudi idaresine sahip olmasına karşılık, Osmanlı’nın Avrupa devletlerine olan borçlarının ödenmesi ve Avrupa basınında padişah lehine propaganda yapmak tekliflerini sunmak için görüşme talebinde bulunur.

Sultan II. Abdülhamid Han ise bu tekliflere hiddetlenmiş ve şöyle cevap vermiştir:

“Eğer Herzl, senin, arkadaşın ise ona nasihat et, bu mevzuda bir adım daha atmasın. Ben bir karış toprak bile olsa satmam. Zîrâ bu vatan bana âit değil, milletime âittir. Benim milletim bu topraklan savaşta kanlarını dökerek kazanmışlar, onu kanları ile verimli kılmışlardır.

Bu toprak bizden sökülüp alınmadan evvel, biz onu tekrar kanlarımız ile sularız. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efrâdı birer birer Plevne’de şehîd düşmüşlerdir. Onlardan bir tanesi dahi dönmemek üzere muharebe meydanlarında canlarını vermişlerdir.”

Bu cevap üzerine Herzl hayal kırıklığına uğrayarak ikamet ettiği Viyana’ya geri döner. Abdülhamid Han döneminde umduklarını bulamayan Siyonistler ancak II. Meşrutiyet sonrasında Filistin’den toprak almaya başlamışlardır.

ABDÜLHAMİD HAN’IN FRANSA’YA ULTİMATOMU

Fransa’da II. Cumhuriyet devrinde Sadi Carnot’nun Cumhurbaşkanlığı sırasında, Fransa’nın tanınmış yazarlarından ve Fransız Akademisi üyelerinden, Marki de Bornier “Muhammed” ismiyle manzum bir dram yazar, bunu Komedi Franseze (Comedi Française) kabul ettirir (1888), programına aldırtır ve sahne provalarına başlar.

Piyesle ilgili biletler ve davetiyeler basılır. Hz. Peygamber’i tahkir eden piyesten Bab-ı Ali Hükümeti ve Sultan Abdülhamid derhal haberdar edilir. Osmanlı Dışişleri Bakanlığı ile Osmanlı’nın Paris’teki elçiliği arasında bir dizi yazışma başlar.

Sultan Abdülhamid, Fransa’nın İstanbul’daki Büyükelçisi Kont Montebella aracılığıyla Fransa Hükümeti’ne sert uyarılarda bulunur.

Sultan’ın aleni tehditler içeren ihtar mektubunda bu rezalete derhal son verilmemesi halinde Osmanlı Hilafeti’nin bunu siyasi bir mesele olarak gördüğünü ve gerektiğinde bütün İslâm âlemini ayağa kaldırıp üzerlerine salmaktan çekinmeyeceğini bildirerek tehdit eder.

Bu tehdit sonucunda adeta Fransa’nın aklı başından gitmiş olacak ki, bir daha hiçbir Fransa şehrinde gösterilmemek üzere yasak edilir. Kin ve nefretinde ısrarcı olan Fransız senarist Bornier gibi bu sefer İngiliz Voltaire oyunu ikinci kez İngiltere’de oynatmaya teşebbüs etmekten çekinmez.

Fakat Sultan Abdülhamid Han onların yüreğinde yatan “tarihi korku” ve kuyruk acısını çok iyi bildiği için, İngiltere’ye gönderdiği ültimatomda açıkça;

“Eğer bu oyuna derhal son vermezseniz, Halife-i Müslimin olarak; ‘İngilizler Peygamber’imizi tezyif ediyorlar!’ diye âlem-i İslâm’a beyanname neşreder, derhâl Cihâd-ı Ekber ilan ederim!…” diyerek, düşmanlarını bir daha harekete geçemeyecekleri bir tehditle sindirir.

ABDÜLHAMİD HAN’IN İLGİ ALANLARI

Sanata ve antikaya meraklı olan Sultan Abdülhamid başta silah olmak üzere çeşitli koleksiyonlar edinmiştir.

Hayvanlara Merakı

Sultan Abdülhamid’in hayvanlara özel bir merakı olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. Şehzadeliği ve özellikle padişahlığı sırasında ve hatta tahtan indirilip sürgünde bulunduğu Selanik günlerinde hemen her türden hayvan beslemiştir.

Avcılık Merakı

Sultan Abdülhamid kılıç ve silah kullanmakta maharet sahibi idi. Atıcılıkta iyidi. Örneğin bir testiyi kırk elli metre uzağa diktirir, üzerine bir yumurta koydurur, on kurşundan yedisini her halükarda isabet ettirirdi.

Marangozluğu

Sultan Abdülhamid resim gibi güzel sanatlara merak duymuş, ince marangozluk ve oymacılıkta maharet kazanmıştır. Marangozluk onun yegâne hazzettiği iş olmuştur denebilir. Bu iş için Yıldız’da hususi bir marangozhane inşa ettirmiştir.

Boş zamanlarında ya dairesinin önündeki bahçede bir gezinti yapmış yahut hususi marangozhanesine giderek marangozlukla uğraşmıştır. Marangozluk sanatında çok ileri bir düzeye ulaşmıştır.

Gerçekten nefis denilecek masalar, yazıhaneler, çekmeceler yapmıştır. Onun elinden çıkan takdire şayan bu eserler bugüne kadar korunabilmiştir.

Çini Merakı

Sultan Abdülhamid’in ilgi alanlarından bir diğeri de çini olmuştur. Çiniden yapılmış şeylere fazla merakı olduğundan Yıldız Sarayı dâhilinde bir çini fabrikası kurdurmuştur. Seçkin sanat imal edildiği bu fabrika üretiminden Avrupa hükümdarlarına hediyeler göndermiştir.

Tiyatro Merakı

Sultan Abdülhamid tiyatroyu severdi. İktidar yıllarında Yıldız Sarayı’nda özel bir tiyatro yaptırmış, burada meşhur oyunları sahneye koydurtarak seçkin davetlilerin de katılımı ile bunları zevkle izlemiştir.

Kitap Merakı

Ayrıca zengin bir kütüphaneye sahip olan Abdülhamid oldukça çok okuyan bir insandır. Sultan Abdülhamid herkesin okumasını isterdi. Okumamanın insana zararlı olduğunu bilirdi. Fransız İhtilali gibi Avrupa ve Avrupa meselelerine dair birçok eseri tercüme ettirerek okumuş, mütalaalarda bulunmuştur.

Abdülhamid’in en çok okuduğu, daha doğrusu okutmak suretiyle dinlediği kitaplar zabıta romanları, cinaî hikâyeler ve seyahatnameler idi. Polisiye ve cinaî romanlara çok düşkündü. Yıldız Sarayı’nda bir tercüme dairesi vardı.

ABDÜLHAMİD HAN HAKKINDAKİ İTİRAFLAR

Osmanlı Devleti’nin en kritik bir devrinde otuz üç yıl hükümdarlık yapmış İkinci Abdülhamid Han için ağır ithamlarda bulunanların sayısı gittikçe azalmakla birlikte, yapılan iftiralar ve hakaretlerin kötü tesiri halen devam etmektedir.

Osmanlı Devleti’nin çöküşünü otuz üç sene geciktiren ve eğitim, kültür, sanat, mimarî, askerî teşkilat, bilim ve teknoloji sahalarında yaptığı yenilik ve hizmetlerle, devlet ve millete şeref ve itibar kazandıran Abdülhamid Han hakkında yerli ve yabancı birçok meşhur şahsiyet itiraflarda bulunmuştur.

Bunlardan birkaç tanesi, Sultanın uğradığı haksızlıkları gözler önüne sermek için yeterli olacaktır.

Otto Von Bismark

Zamanın Alman Başbakanı Bismark; “Sultan Abdülhamid, Avrupa’da bir hasta olarak ele alınmaktadır. Fakat bana göre o, Haliç kıyılarında bulunanların hepsinden daha yüksek bir diplomattır. Ona karşı âdilâne hüküm verilmediği kanaatindeyim” demiştir.

Enver Paşa

İttihat ve Terakki’nin lideri Enver Paşa memleketi terk ederken Talat Paşa’ya şu büyük itirafta bulunmuştu: “Sultan Abdülhamid’i hal etmekle hayatımızın en büyük hatasını işledik. Kendisini çok yanlış anlamışız”

Rıza Tevfik Bölükbaşı

Sultan Abdülhamid Han’a muhalefetinden dolayı pişmanlığını en açık bir şekilde dile getiren Filozof Rıza Tevfik’tir. Onun, “Sultan Abdülhamid Han’ın Ruhaniyetinden İstimdad” isimli şiirininden bir dörtlük şöyledir:

Tarihler ismini andığı zaman

Sana hak verecek ey koca sultan

Bizdik utanmadan iftira atan

Asrın en siyasî padişahına

Michel De Grèce

Yunan Kraliyet ailesinden Michel de Grèce’in, Fransa’da yayınlanan ve Batı’yı ayağa kaldıran romanı “Son Sultan”, Avrupalıların Kızıl Sultan diye yaftaladıkları Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın hayatını anlatıyor. Romandan bir bölüm:

“Genç yaşta tahta çıktığı zaman öylesine mücadele eder, öylesine saldırılara göğüs gerer ve öylesine vuruşur ki sonunda Avrupa devletleri tahtta Sultan Abdülhamid bulunduğu müddetçe Osmanlı Devleti’ni yok edemeyeceklerini anlarlar.

Bu yüzden Sultan Abdülhamid’i devirmek için ellerinden geleni yaptılar ve tahttan indirdiler. Sultan Abdülhamid düşürülür düşürülmez İngiltere, petrol kuyularının üzerine atıldı.”

Henry Woods Paşa

Sultan 2. Abdülhamid döneminde Osmanlı Bahriyesi’nde 40 yıl hizmet etmiş olan Woods Paşa, sultan hakkında şu sözleri sarf etmiştir. “Bana göre Sultan Abdülhamid, gelmiş geçmiş Osmanlı padişahları arasında en müstesna mevkii işgal edenlerden biridir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan beri gelen en başarılı hükümdarlardandır. Çok sakin ve gösterişten uzak bir halde yaşardı. Bir meseleye çözüm ararken, mütehassıslarını dinler, ancak onların fikirlerine esir olmazdı.

Şehzade iken de akıllı, nazikti ve İstanbul’a gelen seçkin Avrupalılar kendisini ziyaret etmek isterlerdi.”

Celal Bayar

Sultan İkinci Abdülhamid’e muhalif olarak siyasete başlayan ve çok sonraları Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar, o dönem adalet sistemi için şunları yazıyor:

“İkinci Abdülhamid, kendisine muhalefet eden hâkimlere, davaya ve mahkemenin kararlarına karşı hiçbir hareket ve teşebbüste bulunmamıştır. Esasen, adlî ve kazâ hakkına bağlı işlerin sorumluluğunu, Adliye Nâzırı Abdurrahman Paşa’ya bırakmıştı. Sultan, adliye işlerine karışmazdı… İdamlardan da hoşlanmazdı…”

Mehmet Akif Ersoy

Giden semerciyi, derler, bulur muyuz şimdi?

Ya böyle kalfa değil, basbayağı muallimdi.

Nasıl da kadrini vaktiyle bilmedik, tuhaf iş:

Semer değilmiş o rahmetlinin ki devletmiş!

Süleyman Nazif

Kaç zamandır gelmemişken ya da biz,

İşte geldik senden istimdada biz:

Öldürürler başlasak feryada biz,

Padişahım hasret olduk eski istibdada biz.

Necip Fazıl Kısakürek

Abdülhamid aleyhinde yalan tarih uydurulmuş sahte ilim imal edilmiş ve Galata kulesinin bostan kuyusu diye gösterilmesi tarzında tam zıddıyla teşhir edilmiş ve bütün bunlar onun Müslüman-Türk şahsiyeti ve şahsiyetçiliği yüzünden, bu iki oluşa düşman hiziplerce yapılmış dasitani bir kurbandır.

 

CEVAP VER