Padişah Sultan II. Mahmud Yargı’ya operasyon
Padişah için Ocağın tasfiyesinde ikinci önemli adım Ocak’la işbirliği yapan ulemanın kendi tarafına çekilmesiydi. Ulema, bizde genellikle din adamları sınıfı olarak algılanır ve bunların genel olarak yobaz oldukları düşünülür.
Halbuki Osmanlı’da ulema, yargı sistemini oluşturuyordu. Elbette yargı içindeki görevliler din eğitimi alan insanlardı çünkü yargılamanın dini ölçütler gözetilerek yapılması gerekiyordu. Fakat bu durum Batı’daki gibi bir rahip sınıfının karşılığı değildi.
Yeniçeri ile ulema arasındaki işbirliği ise, Ordu ile Yargı arasındaki bir işbirliği anlamına geliyordu. Şehrin hakimleri olan Yeniçerilerle, şehrin hukuki hakimleri olan ulema arasında doğal bir dayanışma vardı ve bu ikili genellikle padişahın otoritesini sınırlayıcı bir rol oynardı.
Ulema kanun temsilcisi olduğu için şehir ahalisinin kontrolünde son derece kritik bir role sahipti. Yeniçeri’nin silahı ancak kanunla birleştiğinde halk üzerinde etkili olabilirdi. Kanun güvencesinde olmayan silahlı güç, yasadışı olurdu.
İşte Sultan Mahmud son derece akıllı bir hamle ile ulamaya, yani Yargı’ya el attı.
1825 yılında Şeyhülislam Mekkizade Asım Efendi görevden alındı ve yerine Tahir Efendi atandı. Böylece Yeniçeri’nin destekçisi ulema en tepeden padişaha bağlanmış oluyordu.
Tüm bu operasyonlar sırasında Sadrazamlık makamında da hızlı değişiklikler göze çarpar. Eylül 1824’te Galip Paşa Sadrazam olur. Sultan Mahmud, Yeniçeri Ocağı’nın tasfiyesi ile ilgili projeyi sadrazama açar. Sadrazam Galip Paşa da aynı düşüncededir ama bu iş için kendisini uygun bulmaz. Bu işi yapacak Sadrazamın daha atak ve savaşçı biri olması gerekir.
Bunun için Galip Paşa’nın önerisi ile Benderli Mehmet Selim Paşa sadrazamlık makamına atanır. Benderli de askerlikten gelmedir ve Ocağın defterinin nasıl dürüleceğini gayet iyi bilmektedir.