Osmanlı Devleti Padişahı Sultan II. Abdülhamid’in Müzikal Yaşamı. Sarayda Musiki, Opera, Tiyatro ve Müzik ile ilgili Önemli Bilgiler
Osmanlı Hanedanlarıı, şehzadelerin sportif faaliyetlerdeki eğitimine ilgi gösterdikleri kadar, Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, kelâm gibi dini dersler, edebiyat, şiir, dil bilgisi, Arapça, Farsça gibi dil ve edebiyat dersleri ve matematik, coğrafya, mantık gibi müspet ilimler derslerinin eğitimlerini de uygulatırlardı.
Bir taraftan da Osmanlı saray geleneği ve görgüsüyle, protokol kaideleri ve bürokratik işler öğretilirdi. Bunların yanında çeşitli sanat kollarında beceriler kazandırıldığı gibi farklı kültürlerede kapı açılırdı.Beden eğitimi, uygulamalı idari işlerin eğitimi ve yeteneklerine uygun bir sanat eğitimi, esas alınacak önemli eğitimler arasındaydı.
Şehzade Abdülhamid geleneksel batı musikisine de ilgi duyardı.Bu zevki babasından gelir.. Sultan Abdülmecid, dönemin Beethoven konumda ünlü sanatçılarını saraya davet eder ve şehzade Abdülhamid’in geleneksel batı musikisi için eğitim aldırtırdı.
Avrupaya nam salmış, İtalyan Donizetti (opera), İtalyan asıllı Osmanlı Paşa ve Mızıkay-ı Hümâyûn’un komutanı, Callisto Guatelli ve Türk bestecisi Necip Paşa tarafından düzenli olarak dersler aldığı biliniyor.
Sultan Abdülhamid tahta geçtikten sonra Müzik ve Musiki ile İlgisi
Sultan Abdülhamid tahta geçtikten sonrada bu geleneği devam ettirir ve kendi çocuklarının da musiki eğitimine ilgi duyardı.
Dolayısıyla çocukları da eğitim alıyordu. Yani piyano çalan bir halife ve batı müziğini iyi bilen bir Sultan düşünelim. Maalesef günümüzde bu durum bazı yanlış anlaşılmalara neden olmakta. Piyano ve halife denildiği zaman duraksıyoruz. Bu bizim bir bakıma takıntımızdır.
Piyonoyu defden yada sazdan ayıran nedir ?
Sadece batıda modern zamanlarda üretilip yaygınlaşmış olması ve kilisede çalınan bir müzik enstrumanı idi.
Ama biz şunu biliyor muyuz ? O zaman mevlihanelerinde bile piyano vardı.
Hatta Galata Mevlihanesin’de mevlevi dervişleri piyanoyla sema yaparlardı.
Tarihi kayıtlar bize bunu gösteriyor. Müzik aletlerinin dini imanı olmaz. Bazı müzik vardır insanın hayvani duygularını tetikler. Bazıları da vardır ki ulvi duyguları tetikler. Kısacası hangi gaye ile kullanıldığı önemlidir. İcabında sazla da din dışı birşey yapılabilir icra edilebilir.
Amcası Sultan Abdülaziz kendisi beste bile yapardı. Hatta Avrupa gezisinde amcasının bestesi İngiliz Orkestrası karşılama esnasında çalmaktaydı. Tüm Hanedan musikiyle iç içedir..
Sultan Abdülhamit, Sanata, Tiyatro ve Operaya ilgi duyardı
Sultan Abdülhamit, Tiyatro ve operaya Çok ilgi duyardı. Yıldız Sarayı’nda yaptırdığı tiyatroda çeşitli oyun ve operaları hususi olarak getirtir ve ailesiyle birlikte seyrederdi. Sultanlık dönemlerinde zihnen yorulduğu esnalarda tiyatro oynatılmasını emrederdi.
Sarayda bir tiyatro heyeti vardı. İtalyan sanatçılardan oluşturulmuştu. Aktörler sahneye çıkınca Padişahı selamlar ve oyuna başlardı.
Yıldız Tiyatrosu, uzunca bir salon ve gayet moderndir. Sahnenin karşısında bulunan geniş loca, Sultan’a aitti. Yanlarda ki localar ise şehzade ve davetliler içindi. Duvarlar kırmızı kadife ile kaplıdır. En sevdiği piyeslerden birisi, ünlü Alman şairi Friedrich Schiller’in Haydutlar adlı eseriydi. La Traviata, Aida, Carmen, Faust, Manon en sevdiği operalardandı..
Yıldız Sarayında Muhteşem Yıldız Tiyatrosu
İkinci abdülhamid yıldız sarayı marangozhanesi -Abdülhamid Dönemi Sanat Merakı
Padişahın Marangozluğu zaten dillere destandır. Marangozluk sevgisi Yıldız’da marangozhane açmasına kadar dayanır. Oymacılık başlıca zevklerinden. Eliyle nefis eserler yontuyor. Padişahlık döneminde yaptırdığı Yıldız Hamidiye Camii’de ahşap odalar ve özel kubbe tasarımı Sultana aittir. Diğer Osmanlı camilerinden farklı birçok inceliği vardır. Bizzat elleriyle nakkaş gibi işlemiştir. Yaptığı eserlerin bir çoğunu dünyanın çeşitli yerlerine hediye olarak gönderirdi.
Devrinde 2 savaşa oluyor.Yunan harbi(kendisinin girdiği tek savaş) ve Rus Harbi.. Bu savaşlardan sonra oluşan yaralıları tedavi etmek için Yıldız Sarayı bahçesinde çadırlar kurdurtup gazileri tedavi ettiriyor. Sultan hergün de çadırları ziyaret edip askerlere “Evladım bir isteğiniz var mı diye soruyor.“Tabi komutanlar askere ezberletmişer, ” Efendim sağlığınıza duacıyız” diye.. Fakat Sultan daha sonra saraya çekilip kendisinden sonra gelen lalalar’a “Git ne ihtiyacı var ise askerlere sordur” diyor. Hatta Askerlerden biride saat istiyor ve tüm alaylara saat getirttiriliyor. Bir askerde baston istemiş. Savaş sonrası yaralandığı için. Sakatlanmış. Sultanda işçi elbisesini giyer saatler boyu marangozhanede çalışırmış. Kafasını dağıtmak için. Sultan sakat asker sayısını belirtip atölyesinde ki Mehmed Usta’ya 150 tane baston ağacı kesmesini emrediyor.
–Ferman Padişahımızındır, lakin merakımı mazur görün efendim bu kadar baston ağacı ne olacak?
“Askerlerim ayaklarından yaralı”
Abdülhamid Han, ustanın bu hayretini gideren şu cevabı verdi:
-Mehmed Usta, araştırdım, gazilerimizden 150 kadarının ayaklarından yaralandıklarını öğrendim. Bunlar iyi olsalar da yürümek için bir asaya muhtaç kalacaklar. Hepsine birer baston yapacağım ve hastaneden çıkıp memleketlerine gidecekleri zaman kendilerine hediye edeceğim.
Mehmed Usta, Sultanın bu ulvi düşüncesine ve insan sevgisine hayran kalarak hemen işe koyulur ve kısa zamanda bitirilen bastonları gazilere ulaştırırlar..