16 Yüzyıl’a Türk- Osmanlı ilim ve Teknik ( Bilginler, Hayatları, Eserleri)
16 Yüzyıl’a KADAR OSMANLIDA BİLİM ( Bilginler, eserleri)
Davud-i Kayseri, Muhyiddin Arabi’nin Fususü’l-hikem adlı büyük eserine mükemmel bir açıklama yazarak zeka ve gelişmişliğini gösterdi. Bu eser, Hindistan’da da basılmıştır. Bu adamın on üç eseri daha vardır ve hemen hepsi de felsefidir. Aruz-i Endülüsi şerhi, kaside-i hamriyye şerhi, meratib-i Tevhid ve Nihayetü’l-beyan vardır. Osmanlı memleketlerinde ilk kez Muhyiddin Arabi felsefesini (Vahdet-i vücutçuluğu) yayan Davud-i Kayseri’dir.(14YY )
Anadolu’da Türkçe ilk tıp kitabı Hekim Bereket’in Lübabu’n-Nuhab adlı Arapça eserden yaptığı çeviridir. Bu çeviri, 1312-1319
Hacı Paşa’nın tıp konusundaki eerlerini başında Aydınoğlu İsa Bey için 1381’de yazdığı Şifa ül-Eskam ve Deva ül-Alam (Hastalıklara Şifa ve Elemlere Çare) adlı Arapça eseri gelir.
14. yy’ın, eserleri bugüne kalmış olan diğer bir bilgini ise, Şeyh Cemaleddin Aksarayi (Öl: 1388)’dir. Eseri Hallu’l- Mucez, İbni Sina’nın Kanun adlı ünlü eserinin İbnu’n-Nefis (1210-1288) tarafından Mucezu’l-kanun adı ile yapılmış olan özetinin bir açıklaması niteliğindedir. Bilindiği gibi İbnu’n-Nefis, küçük kan dolaşımını bulan bilgindir. Onun bu dolaşımı, ölüler üzerinde inceleme yapmadığı halde akli bir muhakeme ile keşfetmiş olduğu ileri sürülmüşse de, İbnu’n-Nefis’in bu görüşe mutlaka gözlem yapmış olması gerekir.
Bu dönemin tanınmış ozanlarından (şairlerinden) Ahmedî (1334?-1413) ‘nin de Tıbba dair mesnevi şeklinde Tervihi’l-Ervah adlı manzum bir eser yazdığı görülüyor. Bu eserde ilkin Anatomi ile ilgili kısa fakat düzenli bilgi verilir; sonra da hastalıkların tedavilerinden bahsedilir.
2. Murat zamanında yetişmiş ve bize iki eser bırakmış bir hekim yazar da Mukbil-zade Mümin’dir . 1437’de yazılmış olan Zahire-i Muradiye, Arapça ve Farsça kitaplardan Türkçe’ye çevrilmiş bir derlemedir. Özellikle Zeyneddin b. İsmail el-Cürcani (öl: 1135) ‘nin Arapça eseri Zahire-i Harezmşahi’den yararlandığı anlaşılmaktadır. Beş “makale” olarak düzenlenmiş olan bu eserde beyin, baş, göz, kulak, burun, mide ve yemek borusu hastalıkları üzerinde durulmaktadır
Rukneddin Ahmet,
Rukneddin Ahmet, Zekeriya el-Kazvini (1203-1283)’nin Acaibu’l-Mahlukat ve
Garaibu’l-Mevcudat’ını Türkçe’ye çevirmiş ve 1. Mehmet’e sunmuştur. Bu eser, 1561’de Sururi tarafından da çevrilmiş;ayrıca çok sayıda özeti yapılmıştır.(Yazıcızade Ahmet Bican’ın Acibu’l-Mahlukat’ı da böyle bir özettir). Gözlem ve değerlendirme nitelikleri dolaysıyla “Ortaçağın Herodot’u yahut da Araplar’ın Plinus’u” sayılan Kazvini de Demiri’nin Hayatu’l-Hayvan adlı eserinden pek çok alıntı yapmıştır. Öyle anlaşılmaktadır ki dünyanın yuvarlak olduğu düşüncesi bu çeviri ile Osmanlı-Türk eserlerine geçmiş bulunmaktadır.
1453’te İstanbul’un fethi ile Anadolu’daki zamanın iki ilim merkezi Konya ile Kastamonu’nun Osmanlıların eline geçmesi İstanbul’u ilim merkezi haline getirmişti. Otlukbeli savaşından sonra Ali Kuşçu ile bazı hekimler ve İdris-i Bitlisi gibi ünlü ilim adamları bu gelenler arasındaydı. Fatih Sultan Mehmet, ilim adamlarını himaye eder,memlekette serbest düşünceye hürmet eder,ilmi konuşma ve tartışmalarda ancak ilmi kuderete itibar ederdi. Osmanlı padişahının yanında kendisi de alim veşair olan bir başvezir vardı: Mahmut Paşa. Fatih Sultan Mehmet, bu himaye ve teşvikleriyle 16. yy’daki ilmi gelişmenin kuvvetle devam etmesini sağlamışlardı.[Dip not: Fatih Sultan mehmet, Farsça ve Yunanca’dan Arapça’ya tercüme edilmiş olan felsefi eerleri inceler ve huzurundaki alimler ile tartışmalar yapardı;özellikle Aristo’nun felsefi görüşleriyle meşgul olurdu.. Mora ve Amasra’da bulunan alimleri İstanbul’a getirterek onlara iltifat ve himaye eylemiştir. Trabzon’u zaptettiği zaman şair, filozof Yorgi Amiroki ’yi İstanbula getirtip fikir ve mütalaasından yaralanmış ve kendisine mülk arazi vermişti]
Yavuz Sultan Selim zamanında da çeşitli eserler yazılıp padişaha sunulmuştur. Örneğin Mirim Çelebi , Ali Kuşçu’nun kozmografyadan Fethiyye isimli eserini açıklayarak Yavuz Selim’e sunmuş ve böylece kazaskerliğe terfi etmiştir. Hekim Şah Kazvini de Hayatü’l-hayvan isimli eseri Farsça’ya-Yavuz adına- tercüme etmiştir. Yine Kazvini tıbdan muhtasar olarak Sultan Sülyman namına kalemae aldığı Aristo’nun İskender’e nasihatnamesi ve Anadolu beylerbeyi Hasan Paşa adına 1504’te Yusuf b.Cüneyt ’in ( Çullu Sinan) yazdığı ilm-i feraize dair Türkçe eser(Muzhar fi ilmi’l-feraiz) 16.yy başlarında yazılan eserlerden bir kısmıdır. Ali Kuşçu’nun Risale-i Vaziye şerhi 2. Mehmet adınadır. Risale-i Vaziye kadı Adud’un olup Ali Kuşçu şerh etmiştir.
Ali Kuşçu
16. YY ve Deniz Coğrafyacıları
Genel olarak 16. yy başlarından 17. yy’ın ilk yıllarına kadar,diğer bir deyişle 3. mehmet’in ölümüne (1603) kadar geçen zaman içinde müsbet bilimler alanında daha önceki devirlerde görülen bir çeşit eğilimin biraz daha durakladığı,ancak deniz coğrafyacılığında önemli bir hamle yapılmış olduğu ileri sürülmüştür(A.A. Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim,4. baskı,İstanbul, 1982). Bununla birlikte son zamanlarda daha 1461 yılında Mürsiyeli İbrahim tarafından yapılan bir harita tesbit edilmiştir. Gerek harita tekniği,gerekse seyir ayrıntıları bakımından önemli olan bu harita (portulan),Tunus’ta yapılmış olup, Akdeniz, Ege ve Karadeniz’in tümü ile batı Avrupa kıyıları ve İngiliz Adalarını içcine almaktadır. Bu başarılı haritadan,denizlerdin sığlığının ve suyüzeyine yakın kayaları gösteren işaretler bakımından, daha sonraki harita yapımlarında,örneğin Piri Reis haritasında yararlanılmıştır.
Haritacılık ve deniz haritacılığı söz konusu olunca bu dönemin üzerinde durulması gereken önemli bir kişisi olarak kuşkusuz Piri Reis hakkında bilgi vermemiz gerekecektir. Bugün elimizde Piri Reis haritasından yapılmış ve 16.yy başlarında;1517 yılında, Mısır’da Yavuz Selim’e sunullmuş yarım bir dünya haritası bulunmaktadır. Bu harita, Kristof Kolomb (Cristobal Colon)’un 1489 yılına ait olup kaybolmuş haritasının bir kopyasıdır. Haritanın Afrika ve Kuzey’de İspanya’dan yukarısı ya eskiyerek kaybolmuş ya da koparılmıştır. Yarım haliyle harita, tam bir dünya haritası değil, sadece İspanya,Doğu Afrika,Atlas Denizi ve Amerika’nın o zaman bilinen parçaları ile Antilles Adalarını içine almaktadır.Öteki kısmının ne olduğu bilinmemektedir. Bu kaybolan kısımla bu haritanın bir dünya haritası oluşturduğu kuşksuzdur. çünük Piri Reis’in bu dönemin ünül yazarı Muradi ile birlikte yazmış oldukları Kitab-ı Bahriye adlı eserinde Hint ve Çin denizlerinin bugüne kadar bu diyarda kimsenin bilmediği yeni çıkan haritalarını da Mısır’da Sultan Selim’e verdiği söylemiseni bakılırsa,söz konusu haritada, o zaman bilinen dünyanın doğu tarafının da bulunduğu kesin olarak ileri sürülebelir. Bugün elde bulunan haritanın Amerika kısmının , Kristof Kolomb tarafından 1489 yılında yapılan ve kaybulmuş olan haritadan yapılmış (s: 253) olduğunu sözü edilen Kitab-ı Bahriye adlı eserde bulunan bazı kayıtlar da doğrulamaktadır. Bu haritada Avrupa ve Afrika ıyılarının ve adaların en iyi bir şekilde çizilmiş bulunması, Piri Reis’in, en yeni İspanyol ve Portekiz haritalarını ve yeni keşifleri dikkatle izlemiş olduğunu göstermektedir.Bu haritaların bir notunda Asor adaları hizasında “bir Ceneviz kükesi,,Flandres’ten gelirken fırtına yüzünden bu adalara çıkagelir ve bu adalar bundan sormludur” denilmesinden Asor adalarının Cenevizliler tarafındanh keşfediloiği düşüncesi ileri sürülmüştür.
Topkapı Sarayı Kitaplığı’nda bu haritadan başka yine Piri Reis’e ait 1528 tarihli bir harita parçası daha bulunmaktadır. Bu harita, deve derisi üzerine sekiz renkle resmedilmiştir ve Atlas Okyanusu’nun kuzeyi ile Orta Amerika’nın o sıralarda yeni keşfediylmiş kıyılarını göstermektedir. Bu harita, belki de,daha büyük bir dünya haritasının kuzey batı köşesinden ibarettir. Özelliği de,buradaki adaların ve bazı kıyıların,birinci haritaya göre daha doğru çiziylmiş olmasıdır. Önceki haritada görülmeyen Yengeç Dönencesi burada çizilmiştir. Yirmiye bölünmüş iki tane mil ölçüsü vardır. Groenland’dan itibaren güney batıya doğru iki büyük kara parçası görünmektedir. Kuzeydekine Bakala adı verilmiş ve portekizliler tarafından keşfedildiği yazılmıştır. Daha aşağıda Newfoundland(Yeniel) kıyıları üzerinde yazılan notta,bu kıyıların Portekizliler tarafından bulunduğu ve bütünüyle bilinmediğine işaret edilmiştir. Daha aşağıda bugünkü şekline çok benzer bir durumda Florida yarım adası göze çarpmaktadır. Kenarda görülen kara parçaları 1517 ve 1519’da keşfedilen Honduras ve Yukatan yarım adalarıdır.Küba, Haiti,Bahamave Antiller,Kolob’un etkisiyle çizilmiş ilk haritadan farklı ve daha doğru olarak gösterilmiş,keşfedilmemiş yerleri ise hiç çizmeden beyaz olarak bırakmıştır. Onun bu davranışından,bilimsel düşüncenin gerektirdiği şekilde hareket etmiş olduğu sonucu çıkarabiliriz..
1453’te İstanbul’un fethi ile Anadolu’daki zamanın iki ilim merkezi Konya ile Kastamonu’nun Osmanlıların eline geçmesi İstanbul’u ilim merkezi haline getirmişti.Bu yy da bir çok kitaptan başka bu bir yüzyılda çeşitli ilim ve fenlere ilişkin bir çok telif ve tercümeler de yapılmıştır.Bunlardan Fatih Sultan Mehmet namına heyetten Ali kuşçu’nun telif ettiği Muhammediye ve aynı hükümdar adına Sivaslı Şeyh ibrahim Tennur Aşık’ın türkçe manzum Gülzarname adlı tasavvufi eseri ve Farsça’dan türkçe’ye bir sözlük olan ve Hasan b. hüseyin İmadü’l-karahisar i tarafından tertip ve tercüme olunan Şamilü’l-luga, Molla Güranı Ahmet Şemseddin tarafından aruzdan altı yüz beyitlik Şafiye manzumesi ve başvezir Mahmut Paşa adına İsfahanlı Şeyh Ali b. Fethullah tarafından Farsça yazılan ve edebi ve tasavvufi bir eser olan Menazırü’l-leyl ve’n-nehar ve ulemadan Musannifek demekle ünlü Ali b. Muhyiddin Mehmed’in, Mahmut paşaya ithaf ettiği Farsça Siyasetname ve yine aynı vezir namına telif edilip önemli bir tarihi eser olan Enveri’nin manzum Düsturname’si Fatih devrinde yazılmış eserlerdendir. Balıkesirli Deylekt oğlU Yusuf’un fıkıhtan manzum Vikaye tercümesi de bu 15. yy’a attir. Fatih Sultan Mehmet’in nedimi Şair Aşki’nin divançesi padişaha övgülerle doludur. Bayezid adına Şeyh Mahmut b. İbrahim tarafından 1495’te yazılan Gülşen-i İnşa adlı eser Yeni cami kitapları arasındadır. Amasya Darüşşifası tabibi Sabuncuoğlu’nun öğrencisi Muhyiddin Mehi tarafından yazılan ve tabip Hacı Paşa’nın tıptan teshil ismindeki eserinin Türkçe nazmı olan Nazmü’t-teshil ve yina yanı hükümdar namına Uzun Firdevsi’ nin (s: 630) Şehname’si ile Kıssa-i Midilli veya Kutubname ve Arapça’dan Farsça’ya bir sözlük olan Musarrahatü’l-esma ve Mehmed adında bir şair tarafından kaleme alınan ve Şemail-i Nebeviyye’ye ait olup üç bab üzerine tertib olunan Gülistan-ı Şemail ve muhtelif ilimlerin mevzularından bahsedip Tabib Şirvanlı Şükrullah tarafından kaleme alınan Riyazu’l-ulum ve yine 2.Bayezid adına bir çok eser yazılmıştır.
Yavuz Sultan Selim zamanında da çeşitli eserler yazılıp padişaha sunulmuştur. Örneğin Mirim Çelebi , Ali Kuşçu’nun kozmografyadan Fethiyye isimli eserini açıklayarak Yavuz Selim’e sunmuş ve böylece kazaskerliğe terfi etmiştir. Hekim Şah Kazvini de Hayatü’l-hayvan isimli eseri Farsça’ya-Yavuz adına- tercüme etmiştir. Yine Kazvini tıbdan muhtasar olarak Sultan Sülyman namına kalemae aldığı Aristo’nun İskender’e nasihatnamesi ve Anadolu beylerbeyi Hasan Paşa adına 1504’te Yusuf b.Cüneyt ’in ( Çullu Sinan) yazdığı ilm-i feraize dair Türkçe eser(Muzhar fi ilmi’l-feraiz) 16.yy başlarında yazılan eserlerden bir kısmıdır. Ali Kuşçu’nun Risale-i Vaziye şerhi 2. Mehmet adınadır. Risale-i Vaziye kadı Adud’un olup Ali Kuşçu şerh etmiştir. Bu eser, herhangi bir kelimenin genel ve özel anlmalarını açıklar ve bunların vazı ve tahbsisinden bahseder. Bir nüshası İstanbul’da umumi kütüphanededir.
Şehzade Alemşah b. Bayezid’in oğlu Osman Çelebi namına yazılan ve Şir’atü’l-islam tercümesi olan Ravzaü’l-İslam ve Şehzade Cem namına Tirmizli Seyyid Celalüddin Ebu Cafer tarafından Türkçe olarak yazılan Tecvit’ten ve şehzade Ahmet b. Bayezid adına Cemalüddin Aksarayi tarafından yazılan Şemsiyye fi te’vili’l-kelimati’s-sıddıkıyye isimli eserler de 15. Yy’ın ikinci yarısıyla 16. yy’ın başlarına ait teliflerdendir. Yine aynı yy sonlarında veya 16. Yy başlarında Amasya valisi Şehzade Ahmet, oğlu Süleyman (s: 632) için Farsça bir sözlük düzenlenmesini emretmiş adı bilinmeyen bir alim Camiu’l-Fürs adlı bir sözlük yazmıştır.
PİRİ REİS
Piri Reis’in nasıl çizdiği çözümlenemeyen Güney Amerika’yı gösteren haritası
1465-1470 arasında Gelibolu’da doğdu. Kahire’de öldü. Asıl adı Muhiddin Pirî’dir. Karamanlı Hacı Ali Mehmed’in oğlu ve ünlü Osmanlı denizcisi Kemal Reis’in yeğenidir. Akdeniz de korsanlık yapmakta olan amcasının yanında yaklaşık 1481’den sonra denize açıldı. 1487’de onunla birlikte İspanya’daki Müslümanlar’ın yardımına gitti. 1491-1493 arasında Sicilya, Sardunya, Korsika adalarına ve Güney Fransa kıyılarına yapılan akınlara katıldı. Amcasıyla birlikte Osmanlı Devleti’nin hizmetine girerek 1499-1502 Osmanlı-Venedik Savaşı’nda bir savaş gemisinde kaptanlık yaptı. 1511’de amcasının ölümü üzerine Gelibolu’ya çekilerek Kitab-ı Bahriye (Denizcilik Kitabı) üzerinde çalıştı ve 1513’te bir dünya haritası çizdi. 1516 Mısır seferinde Osmanlı donanmasında kaptan olarak savaştı. 1517’de ilk çizdiği haritayı I. Selim’e (Yavuz) sundu. 1521’de Kitab-ı Bahriye’yi tamamladıktan sonra 1522’de Rodos seferine katıldı.1524’te sadrazam Makbul İbrahim Paşa’yı Mısır’a götüren gemiye kılavuzluk etti. Sadrazamın ilgilenmesi üzerine 1525’te Kitab-ı Bahriye’yi yeniden düzenleyerek onun aracılığıyla I. Süleyman’a (Kanuni) sundu. 1528’de çizdiği ikinci haritasını da padişaha armağan etti. 1528’den sonra güney denizlerinde görev yaptı. Portekizlilerin Aden’i alması üzerine Süveyş’teki Osmanlı donanmasına kaptan atanarak 26 Şubat 1548’de Aden’i geri aldı. 1552’de önemli bir Portekiz üssü olan Maskat’ı ve ardından Kişm Adası’nı alarak Hürmüz Kalesi’ni kuşattı. Portekizliler’in Basra Körfezi’ni kapatmak istediklerini duyarak kuzeye yöneldi. Katar Yarımadası’na, Bahreyn Adası’na egemen olarak Mısır’a geçti. Donanmayı Basra Körfezi’nde bıraktığı için sefer sırasında kendisinden yardımını esirgeyen Basra Valisi Kubâd Paşa’nın da girişimleriyle suçlu görülerek idam edildi.
Büyük bir denizci olduğu kadar büyük bir haritacı olan Pirî Reis, korsanlık günlerinden başlayarak gezip gördüğü yerleri yabancı kaynaklardan da yararlanarak tarihi ve coğrafi özellikleriyle birlikte kitabında anlatmış ve haritalarını çizmiştir. Kitab-ı Bahriye’nin nazımla yazılan ve denizcilikle ilgili tüm bilgilerin toplandığı başlangıç bölümünde, genel açıklamalardan sonra Ege ve Akdeniz adaları tanıtılarak, denizle ilgili gözlem ve deneyim önemi vurgulanır. Fırtına, rüzgâr çeşitleri, pusula ve haritanın tanımından sonra dünyayı kaplayan denizler ve karaların oranı belirtilir. Portekizliler’in denizcilikteki ilerlemeleri ve keşifleri, Çin Denizi, Hint Okyanusu, Akdeniz ve Ege Denizi’ndeki rüzgârlar, Basra Körfezi, Atlas Okyanusu ayrıntılı biçimde anlatılır. Düz yazı ile anlatımın başladığı haritalı bölüm asıl metni oluşturur.
Bu bölümde Çanakkale Boğazı’ndan başlayarak Ege Denizi kıyı ve adaları, Adriyatik denizi kıyıları, Batı İtalya, Güney Fransa, Doğu İspanya kıyılarıyla çevresindeki adalara ilişkin tarihi, coğrafi bilgiler verilerek kuzey Afrika kıyıları, Filistin, Suriye, Kıbrıs ve Anadolu kıyıları izlenerek Marmaris’te tüm Akdeniz’in havzası noktalanır. 1513’te çizdiği ilk haritasında Kristof Kolomb’un 1498’de çizdiği Amerika haritasından, Portekiz ve Arap haritalarından yararlandığını belirtir. Elde kalan parçası Avrupa ve Afrika’nın batı kıyılarıyla Atlas Okyanusunu, Antil Adalarını, Orta ve Güney Amerika’yı gösterir. 1528’de çizdiği ikinci haritasından günümüze kalan parça, büyük bir dünya haritasının kuzey batı köşesi olup Atlas Okyanusu’nun kuzeyini, kuzey ve orta Amerika’nın yeni keşfedilmiş kıyılarını ve Grönland’dan Florida’ya uzanan kıyı şeridini içerir. Adalar ve kıyılar son keşiflere dayalı olarak daha doğru çizilidir. Keşfedilmeyen yerler ise beyaz bırakılarak, bilinmediği için çizilmediği belirtilir. İlk haritadan daha büyük ölçekli ve gelişkin olan ikincisi, teknik olarak döneminin en ileri örneğidir.
SEYDİ ALİ REİS
Seydi Ali Reis’in doğrudan doğruya astronomiye ait de eseri vardır. Bunlardan biri Ali Kuşçu’nun ünlü eseri Fethiyye’nin Hulasatu’l-Hey..e adıyla türkçeye yapılmış çevirisidir. Bu sadece bir çeviri olmayıp esere kendisinin de bazı katkılarda bulunduğu görülmetedir. Bunlar arasında kullandığı bazı astronomi terimleri ile alemin merkezinin Yerin merkezi olduğu ve ağır cisimlerin yerin mekzenie doğru düştükleri ve dağların yüksekleğinin yerin yuvarlaklığını bozamayacağı gibi konular söylenebeliri. yazarı bu konuda Nihayetu’l-İdrak adlı eserde,Çağmini ve kadızade’nin eserlerinden yaralandığı anlaşılmaktadır. Seydi Ali Reis’in hakkında kısaca bilgi verceğemiz bir eseri de Mir’at-ı kainat adındadır. yazar bu eserende, usturlabın yapımı ve kullanılışı, yıldızların yerleri ve Güneş’in yükseltisi, kıblenin ve öğle vaktinin belirtilmesi(s:260), daire çemberlerinin sinüs, kiriş ve tanjantlarının bulunması ve karşı tarafına geçilemeyen bir nehrin genişliğini völçme yöntemi gib konularda bilgi vermiştir. Seydi Ali Reis (öl: 1562) tir. Katibi takma adıyla şiirler yazan Seydi Ali Reis, Barbaros Hayerettin Paşa (öl: 1546)’nın maiyetinde çalışmış,astronomi konusunda da bilgisi olan mahir bir denzciydi. halep’te bulunduğu sırada Piri Reis’in Basra’da bıraktığı donanmayı getirmek üzere donanma komutanlığına atandı. Basra’dan donamayı alıp El-Mosandan burnu hizalarında 25 gemilik bir portekiz donanmasıyla savaşa tutşmuş, yenilmiş, Surrat kıyılarında karaya çıkarak,Gücerat, Sind, Maveraünnehir, Horasan ve İran yoluyla karadan ülkesine dönmek zorunda kalmıştı.Ünlü amiral bu yolculuğundan iki eserle birlikte dönmüş bulunuyordu(1557). Bu eserlerden birisi olan Mir’atu’l-Memalik yarı edebi yarı hikaye tarzında bir çeşit seyahatname niteliğindedir. Gördüğü ülkelrede tanıştığı kişiler hakkında bilgi vermiştir.Görüştüğü hükümdarlarla yaptığı konuşmalarda hep ülkesinden ve ülkesinin o sıradaki ünlü hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’dan övgü ile söz açması dikkati çekmektedir. Ayrıca gördüğü ülkelerin içi durumları ile ilgili olarak verdiği bilgiler de ilginçtir. Yalnız müslümanlarla konuşmuş olması ve Hindulardan hiç söz etmemesi bir eksiklik sayılabilir. Büktün bu özellikleriyle Batılı araştırmacıların da ilgisini çeken bu eser Almanca, Fransızca ve İngilizceye çevrilmiştir. Seydi Ali Reis’in deniz astronomisi ve coğrafyayı iyi bilen bir bilgin olduğunu gösteren bir başka eseri daha bulunmaktadır. Muhit adıyla tanınmış olan bu eserin tam adı Kitabu’l-Muhit fi İlmi’l-Ebhur olan bu eser, 1554 yılılnada Hindistan’da yazılmıştır. Yazar bu eserei yazmak için bir çok eski eserden yararlandığı gibi esere kendi gözlem ve sınamalarını da eklemiştir. Eserin deniz astronomisi ve fiziki coğrafya bakımından önemli olan bölümleri daha 1834-38 yılları arasında Joseph von Hammer tarafından İngilzceye çevrildi. Bu çeviri, bazı Avrupalı doğu bilimci ve tahii coğrafya uzmanlarının ilgsini çekmiş, bir süre sonra da Roma Üniversitesi profesörlerinden Luigi Bonelli bu eserin Avrupa kitaplıklarında bulunan iki nüshasını inceleyerek topografik coğrafya ile ilgili bölümlerini İtalyancaya çevirmiş ve 1849’da yayınlanmıştır.
Bu eser üzerindeki çalışma ve çevirilerin bundan sonra da devam ettiği görülmektedir.. Gerçekten Viyana Üniveristesi doçentlerinden Dr. M. Bittner bu eserin Hindistan’ın rüzgar altı rüzgar üstü kıyıları, Hint denizi ada ve takım adaları ve yeni dünyaya ait bir eki içeren dördüncü bölümü (s: 259) ile Hint Okyanusundaki ünlü liman ve adaların kutup yıldızına göre yüksekliklerini parmak ölçüsüyle gösteren bölümünü Almanca’ya çevirmiş ve bu çevirisini Vasco da Gama’nın 1497’de Doğu Hindistan yollarını açmasının dört yüzüncü yılı nedeniyle 1897’de Anma Kitabı yayınlanmıştır. Bittner bu çevirisen Seydi Ali Reis’in eserindeki tarifler üserine yapılmış otuz harita eklemiştir. Bu arada Katip Çelebi, ünlü eseri Cihan-nüma’yı yazarken Cava, Sumatra, Seylan ve öteki bazı adalar hakkında verdiği bilgileri Muhit ’ten almıştır.
16.yy deniz coğrafyacıları hakkında bilgi verirken adını anmamız gereken bir kişi de Tunuslu Hacı Ahmed’in 1559 yılında elma ağacı tahtasna çizdiği kalp şekilndeki Türkçe bir düzlem küre haritası,Venedik San Marco Kitaplığında bulunmaktadır. Hacı Ahmed bu haritayı orada tutsak bulunduğu sırada Nurnbergli Johannes Werner’in 1514’te yayınladığı yürek şekildeki projeksiyonla,Orontius’un 1536’daki dünya haritasından yararlanarak çizmiş olması ya da kopya etmesi olasıdır. Ayrıca bu döneme ait ceylan derisi üzerine çizilmiş 7 harita Topkapı’da bulunmaktadır.
Bu dönemde matematik ve astronomi konusunda eser bırakmış kimeselere da raslamktayız. Muvakkitler, büyük camilere ekli odalarda bazı aletlerle namaz ve diğer dinsel vakitleri saptayan “astronomlar”dı! İşte bu dönemde Tuhfetu’z-Zaman ve Haritdetu’l-Evan adı ile gök kürelerinden,yıldızlar, dağlar,denizler,su kaynakları ve yedi iklimden bahseden bir eser yazmış olan Mustafa b. Ali, İstanbul’daki Sultan Selim Camisinin muvakkiti idi. Mustafa, İlamu’l-İbad fi A’lami’l-Bilad adıyla Kanuni’ye sunmuş olduğu eserinde Çin ve Fas arasında yüz önemli şehrin İstanbul’a olan uzaklıkları verilmiktedir.Yazarı bilinmeyen Risaletu’l Ceyb ya da Tahlilu’l-Mikat adılı eserde de “rub-ı müceyyeb” denilen aletin, yani logaritmanın bulunmasına kadarki dönemde İslam dünyasında matematikçi ve astronomlar tarafından bir el hesaplayıcısı gibi kullanılan alet ile yükselti ölçme ,nehirlerin genişliğini ve kıyıların derinliğini ölçem yöntemleri anlatılmaktadır. 3. Murat zamanında Mahmud b. Ali Sipahizade (öl: 1588)’nin yazdığı Evzahu’l-Mesalik ila Ma’rifeti’l-Memalik adlı eserde de yeryüzünün küre içiminde olduğu belirtilmiş,denizler, göller, ırmaklar,dağlar ve şehirler hakıknda bilgi verilmiştir.