Padişah III. Selim ve Abdülbâkî Nâsır Dede ilişkisi
Abdülbâkî Nâsır Dede Kimdir? Hayatı ve Kişisel Musiki Özellikleri
Şâir, neyzen, bestekâr, dönemin müzikoloğu, Yenikapı Mevlevîhanesi Şeyhi Abdülbâkî Nâsır Dede, 1765 yılında İstanbul’da Mevlevîhane yakınlarındaki bir evde doğmuştur (Tura 2006:9). Babası, Şeyh Seyyid Ebûbekir Efendi’dir.
Ebûbekir Dede, Nâyî Osman Dede’nin oğlu Sırrı Abdülbâkî Dede’nin kızı Saide Hanım’la evlenerek Galata ve Yenikapı hanedanını birleştirmiştir (Aksu 1988:8). Bu bilgilere göre; bazı kaynaklarda Abdülbâkî Nâsır Dede’nin, Kutb-ı Nâyî Osman Dede’nin torunu olduğu belirtilse de; Aksu (1988)’nun, Esrar Dede Tezkiresi’nden bize aktardığına göre, Abdülbâkî Nâsır Dede, Nâyî Osman Dede’nin torunu Saide Hanım’ın oğludur
Nâsır Dede, ilköğrenimini babasından almış, 1775’te babasının vefatından sonra Arapça ve Farsça öğrenmeye başlamış, müzik eğitimini de dergâhtaki mûsikîşinaslardan edinmiş ve ağabeyi Ali Nutkî Dede’nin şeyhliği sırasında genç yaşta neyzen-başı olarak görev almıştır
Sultan III. Selim’in, Mevlevî muhibbi olması, Mevlevîlik tarikatına derin bir ilgi ve yakınlık duyması sebebiyle Nâsır Dede’ye karşı bir yakınlık gösterdiğine muhakkaktır.
Sultan III. Selim’in Musâhip Ağası Seyyid Ahmed Ağa’nın da bir Mevlevî muhibbi olarak Mevlevîhane’ye olan ilgisi ve Nâsır Dede ile olan arkadaşlığı, bu yakınlığı beslemiştir .
Abdülbâkî Nâsır Dede’nin Müzik Eserleri
Abdülbâkî Nâsır Dede’nin altı yazma eseri bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla; 1 Tercüme-i Menâkibü’l-‘Ârifîn
2 Şerh-i Ta’rîb-i Şâhidî 3 Dîvan-ı Eş’âr
4 Defternâğme-i Dervîşân (Defter-i Dervîşân) 5 Tedkîk ü Tahkîk
6 Tahrîriyye
Nâsır Dede’nin bu altı yazma eserin içeriği hakkında bilgi vermek yerinde olacaktır.
Tercüme-i Menâkibü’l-‘Ârifîn: Ahmed Eflâkî’nin ‘Menâkibü’l Ârifîn’ isim-
li Farsça eserini Türkçeye tercüme ederek adını ‘Tercüme-i Menâkibü’l-‘Ârifîn’ veya ‘Tercüme-i Eflâkî’ koymuştur. Sahîh Ahmed Dede’nin teşvikiyle ve bazı ilâvelerle 1793-1797 tarihleri arasında tercüme etmiş ve Sultan Selim’e ithaf etmiştir
Şerh-i Ta’rîb-i Şâhidî: Yenikapı Mevlevîhanesi Şeyhlerinden Sâfî Mûsa Dede’nin te’lifi olan Tuhfe-i Şâhidî adlı Arapça eserine Abdülbâkî Nâsır Dede’nin 1798-1800 yılları arasında yazdığı Türkçe şerhtir,
Dîvan-ı Eş’âr: Şâirliği ile de ün yapmış olan Abdülbâkî Nâsır Dede’nin 1794 tarihinden itibaren kaleme aldığı ve 3000 beyitten oluşan müellif hatlı nüshası talik hattıyla yazılan (bu eser, bilinen dîvan eserlerinin tasniflerinden farklı bir muhteviyâta sahip olduğundan Dîvân-ı Eş’âr olarak isimlendirilmiştir.
Defternâğme-i Dervîşân (Defter-i Dervîşân): Ali Nutkî Dede’nin şeyhliği sırasında, çile çıkaranları, sema’a girenleri ve dergâhta olup biten çeşitli olayları yazmaya başladığı bu deftere, onun vefatından sonra şeyhlik postuna oturan Abdülbâkî Nâsır Dede de aynı şekilde notlar yazmayı sürdürmüştür
Tedkîk ü Tahkîk: Eserin kelime anlamı ‘doğru olup olmadığını araştırma ve inceleme’ olarak belirlenmiştir. 136 makam ve 21 usûlün kısaca açıklandığı mûsikî nazariyesine dair bir eserdir. T, Abdülbâkî Nâsır Dede’nin bu yazma eserini günümüz Türkçesine çevirerek yayımlamıştır. Bu eserin giriş bölümünde müellif (Nâsır Dede), eserin ortaya çıkış sebebini, kime ithafen yazıldığını, bir (dönemin) müzik âlimi olarak içinde bulunduğu durumu ve geçirdiği evreleri bildirircesine bize önemli bilgiler sunmaktadır. Tedkîk ü Tahkîk’in ve bendlerinde müellif şu açıklamaları yapmaktadır:
[2a] Mevlevî şeyhi, Seyyid Ebûbekir Dede Efendi’nin oğlu, bu yoksul ve zavallı Mevlevî dervişi, Seyyid Abdülbâkî (Nâsır), mûsikî bilimini, gücümüz yettiği kadar öğrendikten sonra, uygulaması ve öğretisiyle ilgili birtakım kitaplar ele geçirip bilgimi arttırmaya heves ettim. Her ne kadar, ülkemizde bu ilmin teorisini bilen bilgin varsa da, bunlar çok zor bulunan, hatta hemen hiç bulunamayan cinsten kişiler olduğundan, ben de, istek okulunda, yitik öğretmenden
(muallim-i gaybî) ders okumaya ve elimden geldiğince bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum. Hüner Ülkesinin Yüce Efendisi, Bilgi Dostu, Yüce Şâhlar Şâhı, Sultan Ahmet Han oğlu, Sultan Mustafa Han oğlu Sultan Selîm Han’ın (Allah onun Halifeliğini ve Saltanatını zamanların sonuna, sonsuza dek sürdürsün.) yüce kişiliğinin çeşitli bilimlerde ve özellikle bu bilimde en üstün mertebede oluşu, ben yoksulu yüreklendirdi ve mûsikî uygulaması ve bilimi konusunda bir şeyler yazma isteğimi uyandırdı. Pâdişâhımızın musâhiplerinden Seyyid Ahmed Ağa ile konuşurken, bu konu açıldığında tasarımı bildirdim.
O da, Mutluluk Saçan Pâdişâhımızın konuya ilgi göstereceğini söyleyerek işe başlamam için beni yüreklendirdi ve sonra pâdişâhımızın emirleriyle de sözünü doğruladı. Ben de, uygulamayı nazariyeden öne alıp bu özet kitapçığı yazarak, bir Önsöz, üç Bölüm ve bir Sonsöz biçiminde düzenledim. Önsöz’de ve Sonsöz’de yararlı bilgiler bulunmaktadır. Birinci bölümde, nağmelerin ve makamların oluşumu, ikinci bölümde bileşimler anlatılmaktadır. Üçüncü bölüm usûller konusundadır. Kitabımın adını da Allah’ın yardımı ve desteğiyle “İnceleme ve Gerçeği Araştırma” koydum…
Abdülbâkî Nâsır Dede’nin, yukarıdaki açıklamalarından hareketle; öncelikle, döneminin edvârlarına ulaştığı, nazarî ve uygulamalı konularda müziksel bilgisini artırdığı söylenebilir. Bununla birlikte, kendi konumunu yeterince iyi bir düzeyde görmediğini, çevresinde müzik alanında bilgin kişilerin olmaması nedeniyle, yazma eserlerden öğrendiği kadarıyla ve kendi gayreti ile bir şeyler öğrenmeye çalıştığını görmekteyiz. Yine yukarıdaki ifadelerden, Sultan III. Selim’in, Nâsır Dede’yi söz bu eseri yazması için yüreklendirdiği, teşvik ettiği görülmektedir.
Her ne kadar Nâsır Dede, daha önceden böyle bir tasarısının olduğunu söylemiş olsa da, Osmanlı / Türk müziğinin bütün yönlerini iyi bilen Sultan III. Selim, bu müziğin nazarî konularına ışık tutacak çalışmaların eksikliğini ve bu konuya duyulan ihtiyacı bildiğinden, Nâsır Dede’ye hemen çalışmaya başlaması hususunda buyrukta bulunduğu düşünülebilir. Ayrıca, kendisi de önemli bir mûsikîşinas olan musahip Seyyid Ahmed Ağa’nın da burada kilit rol oynadığını belirtmek gerekir.
Tahrîriyye: Kelime anlamı ‘yazı ile; yazı ile ilgili’ manasındadır. Bu eser, hicrî 1209 (1807) yılında yazılmış ve Sultan III. Selim’e sunulmuştur. Abdülbâkî Nâsır Dede, bizim müzik kaidelerimize göre bulup geliştirdiği bir müzik tahrîrini (yazısını), yani bir çeşit notayı anlattığı bu eserine, muhtevasına uygun düşecek şekilde “Tahrîriyyeti’l Musikî” adını vermiştir. Bu nota yazım sistemi ile III. Selim’in Sûz-i Dilârâ Mevlevî Âyîni ile bu âyin için gereken saz eserlerini notaya almıştır . Birçok kaynakta Nâsır Dede’nin yeni bir harf yazısı bulduğu belirtilse de, söz konusu sistemin ebced yazısının farklı bir kullanımı olduğu açıktır). Nâsır Dede’nin geliştirdiği nota yazımı hakkındaki görüşlerini şu şekilde ifade etmektedir: “Onun notalama yöntemi de ebcedî ve adedîdir. Abdülbâkî Dede, Safiyyüddin’in sistemindeki sayısal değeri olan simgeler fikrini alıp Kantemiroğlu’nun yöntemindeki gibi kullanır, yegâhtan tiz hüseynîye kadar iki sekizli ile bir tam sesten oluşan Türk dizisindeki perde sayısını ise arttırır. Yegâh ile aşîran arasına iki perde, rast ile zirgûle arasına bir perde, tiz nevâ ile tiz hisar arasına da bir perde ekler.
Abdülbâkî Nâsır Dede, yazma eserlerinin yanında, neyzen-başı olması nedeniyle önemli bir icracı olduğu kadar, aynı zamanda bestekârdır. Ancak, günümüze ulaşan tek eseri, Acem-Bûselik Mevlevî Âyini’dir. Bestelediği bilinen Isfahan Mevlevî Âyîni ise günümüze ulaşamamıştır. Ayrıca, böylesine değerli bir icracı, bestekâr, şâir ve müzik âlimi olan Nâsır Dede’nin daha çok sayıda eseri olduğu düşünülebilir. Ancak, kendi geliştirmiş olduğu nota yazım sistemini neden kendi eserleri için kullanmadığı düşündürücüdür. Eğer, Isfahan Mevlevî Âyîni’ni kendi yöntemi ile notaya almış olsaydı, III. Selim’in Sûz-i Dilârâ Mevlevî Âyîni gibi belki de günümüze ulaşabilecekti. Abdülbâkî Nâsır Dede’nin, kendi eserlerini notaya almama durumu; Geleneksel Osmanlı/Türk müziğinde eğitim – öğretim ve aktarım yöntemi olarak ‘meşk’ sisteminin çok eski dönemlerden itibaren kullanıldığı, bu dönem içinde de yine ağırlıklı olarak kullanıldığı ve eğitim – öğretim çalışmalarının yazılı kaynaklar yerine sözel ortamda ezberden yürütüldüğü şeklinde açıklanabilir.
Abdülbâkî Nâsır Dede’nin besteleri yanında makam ve usûl terkîbi de vardır.
Abdülbâkî Nâsır Dede makam ve usûl terkîbleri Nelerdir?
- Dilâviz,
- Ruh-efzâ,
- Gülruh,
- Dildâr ve
- Hisar-Kürdî
makamları ile 22 zamanlı ‘şirin’ usûlüdür