Farabi Kimdir? Kısaca Hayatı, Kısa Biyografisi Nedir? Hakkında Önemli Ansiklopedi Bilgileri
A- HAYATI:
Farabi hicri 240 yılında Farab yakınlarında vasi’ köyünde dünyaya gelmiş olup tam adı Muhammet b. Muhammet b. Turhan , künyesi Ebu Nasr’dır. İlk tahsilini doğduğu yerde tamamlayan Farabi eğitiminin devamı için o dönemin önemli ilim merkezlerinden biri olan Bağdata yönelmiştir.ilk önce Yunus b. Ebu Beşir Mutti’nin ders halkasına katılıp arapça ve mantığa giriş derslerini ondan öğrendi, daha sonra harrana giderek Heylan b.Yuhna’ nın yanında mantık öğrenimini tamamlayarak tekrar bağdata döndü. Bu kez yunan ilimleri özellikle felsefe ve aristonun eserlerini tetkik ederek, sahip olduğu üstün zeka ve anlayış sayesinde çok kısa sürede bu ilimleri öğrendi.”Birinci öğretmen” ünvanıyla anılan Aristo’nun ardından ”ikinci öğretmen ” ünvanına sahip olmuştır. Bir süre sonra Hamdanilerin kudretli emiri Seyfuddevle Farabi’yi sarayına davet etmiş ve onu her açıdan korumuş ve desteklemiştir. Bu ilim dostu emirin desteğiyle farabi halep, şam ve mısıra yolculuklar yapmıştır.Farabi hicri 339 yılında yaklaşık 70 yaşlarında şamda gözlerini hayata yummuştur. (bkz.ibni hallakan, 1310,2 / 76; beyhaki, 1946, corci zeydan, 1913, 2 / 213)
B- DÖNEMİ:
Farabi islam kültür ve medeniyertinin en parlak döneminde yaşamıştır. Zira hicretin ikinci asrının ilk yarısında ilim ve kültür tohumları müslümanlar tarfından, özellikle iran kültür ve medeniyetinin etkisi altında olan bölgede farklı vesilelerle atılmıştır. Hicri ikinci yüzyılın ikinci yarısında beslenerek üçüncü asrın başında ürünler ortaya koymaya başlamıştır. Çok geçmeden o günün dünyasında bilim mirasına sahip olan bölgelerle olan alışveriş neticesinde Farabi, Kindi ve Razi gibi şahısların ortaya çıkmasıyla kemale ulaşmıştır.Farabi böyle bir ortamın ve şartların yetiştirdiği büyük bir filozoftur.
İslamın ilk yıllarında dar görüşlülükten uzaklaşılmış, artık fıkıh, tefsir ve hadis gibi nakli ilimlerin yanında felsefe,matematik,astromomi, tarih ve musiki de incelenmeye başlanmıştır. Bu tür ilimlerle uğraşanlar din alimlerinin muhalefetine ve yüz buruşturmalarına rağmen kısmi bir özgürlükle bu alanda araştırmalar yapıp öğrenci yetiştirmeyle meşgul oluyorlardı. Halbuki daha önceleri din alimleri ve fakihlerin yanında bazı halife ve emirler dahi dini delillere dayanarak musikiyi haram ilan edip onunla uğraşanları günahkar olarak görüyor ve müzik aletlerin için Hz. Muhammed (sav)’ in sözlerine dayanarak şeytanın müezzini benzetmesini yapıyorlardı. İlk dönemdeki takva ve sakınma toplumsal değişimlerle yavaş yavaş unutulmaya başlayınca halkın dünyanın zahiri güzelliklerinden faydalanma temayülü ortaya çıktı.
Müzik önceleri gizli olarak daha sonraları ise aşikarane emevi ve abbasi halifelerinin sarayına girdi.Özellikle kendilerini dini hükümet olarak gören Abbasiler iran geleneklerinin etkisi altında musikiye özel bir ilgileri olmuştur.Abbasi halifeleri kadim musiki geleneğine sahip olan iranlı müzisyen, hanende ve sanatçıları kendi saraylarında toplamışlardır.Eğlenceye düşkün olan Abbasi halifelerinden Mehdi(158-169) döneminde özellikle arttığı görülmektedir. Babasından kalan büyük bir servet sahibi olan mehdi hem bağdatı ilim ve ticaret merkezi haline getirmiş hemde sarayını musikişinas, şair ve şarkıcılarla süslemiştir.(hızri,1384,109) dönemin ünlü müzisyen lerinden Siyat-ı Mekki’yi (h.122-169,m.739-780)sarayına davet ederek onu himayet etmiştir.(Ebu’l Ferec İsfahani, tarihsiz,5/174) Siyat’ın etkileyici ve dinlendirici bir sesi vardı.( Ebu’l Ferec İsfahani, tarihsiz,6/161,166)onunla ilgili olarak ;” Siyatın sesi yorgun bir insanı haman nasıl dinlendiriyorsa o şekilde dinlendirmektedir” demişlerdir.( Ebu’l Ferec İsfahani, tarihsiz,6/163) Mehdi daha sonra seyyatın öğrencisi olan İbrahim Musuli’yi de sarayına davet etmiştir. İranlı ver aileye mensup olan İbrahim iran musiki mirasını Mehdi ve Harun’un sarayına davet etmesinin yanında musikiyi de diğer ilimler gibi bir ilim olarak kabul ettirdi. Kendisi gibi musikişinas olan Zeryab ve Mehariki ‘de diğer alim ve bilim adamları gibi sarayda makam sahibi oldular.Abbasilerin iran kültür ve medeniyetinin etkisiyle yaşadığı bu değişimlerle birlikte iran, yunan, mezopotamya ve başka medeniyetlerin mirasından faydalanmak için Bağdatta Beyt-ul Hikme’yi kurdalar. Bu merkezin en önemli görevi mezkur milletlerin ilim ve bilim miraslarını tercüme vasıtasıyla islam medeniyetine katmak idi.
Matematik, astronomi, felsefe ve ahlak kitapları tercüme edilirken bir kısım insanlarda musiki teorisine dair kitaplara yönelip onların tercümelerine başladılar. Nesturi bir tabip olan Hanin b. İshak Aristodan yaptığı ” kitab-ul misal” ve kitab-ul nefs” adlı iki kitabın yanında calinosun ”Kitab-ul Savt” adlı kitabını arapçaya çevirmiştir. Başkalarıda Oklides’e nisbet edilen ”Kitab-ul Nağm”, ”Kitab-ul kanun” ve ”Kitab-ul kebir” adlı kitapları arapçaya çevirmişlerdir. Bir taraftan musikiyle uğraşmak için gerekli destek ve alytapı oluşmuş ve diğer taraftan gerekli bilimsel ve teorik temeller hazırlanmıştır. Müslüman düşünür ve filozoflar musikiyi sadece bir eğlence aracı olarak değil diğer bilim dalları gibi görmüşler ve ilimleri sınıflandırır ken musikiye önemli bir yer vermişlerdir.(Farabi, 1348, 86-87)
Bu alanda ilk çalışmayı ” el musavvibat-ul vatriyye fi zat-ul vahid ile zat-ul aşerete evtar”, ”risale-i fi ecza habriyye fi-l musiki”, risale-i fi-l lahven va-l nağm ”, ”el medhel ile sanaate-l musiki ”, ” el musiki kebir” ve ” fi ittihadu-l musiki ve-l şi’r adlı eserleriyle ve mustakim yunan etkisiyle yazmış olan Ebu Yusuf Yakup b. İshak Kindi (ö.h.262,m.873) yapmıştır. Daha sonra Ebubekir Muhammed b. Zekeriyya Razi (h.251-314) ”Fi’l cumel el musiki” adlı kitabı ve Ebul Ferec İsfahani ” daire’tul maarif cavidanü-l eğani” adlı aseri yazmışlardır.Artık Farabi gibi bu alanda teori ve pratiği birlikte ele alan birisinin musiki ilminin teorisinin tanzimi ve düzenlenmesi için bütün şartlar ve altyapı hazır hale gelmiştir.
C- FARABİ’NİN MUSİKİ’DEKİ YERİ:
Farabi’de kendinden önceki pekçok bilim adamı gibi teorik bilimler üzerine söz sahibidir.Mantık, ahlak, siyaset, simya, heyl, matematik ve astronomiyi mükemmel derecede öğrenmiş ve bu alanların herbirinde müstakil eserler ortaya koymuştur. Farabi’nin kendi döneminin diğer ulemasıyla birlikte yunan ilimlerinin ve özellikle felsefede aristonun etkisi altında kaldığına hiç şüphe yok. Farabi felsefe alanında kendi döneminin seçkinleri alanında yer alamyı başarmıştır. O, yunan felsefecileri gibi felsefeyi ilimlerin anası olarak kabul eder. Antik çağdan orta çağa kadar hakim olan bu düşüncenin etkisiyle bütün ilim dallarının kaynağının aynı olduğuna ve onlar arasında belirli mantıksal bir ilişkinin oduğuna inanıyordu. Buna göre sanat alanındaki ilmi teoriler de bu genel kuralın dışında değildir. Farabi’nin sanatın önemli bir kolu olan musiki hakkında ki düşünceleri bu doğrultuda tefsir ve şerh edilebilir.
Musiki’yi ilimler sınıflandırmasında matematiğin bir dalı olarak gören Farabi bu alanda ki ilmi faaliyetlerine Oklidesin eserlerinden bazı bölümlerini şerh ederek başladığı eserler bugün elimize ulaşmamıştır. Daha sonra bu konuda müstakil eserler yazmıştır. Bunlar, ”el medhel ile sanaa’ el musiki”, ” kitab fi ihsa-ul ika’ va-l ikaat”, sanaate fi-l musiki” ve ” el musiki-l kebir” gibi eserlerdir. Bunlar arasında bugün elimize ulaşan ”el musiki-l kebir” o güne kadar musiki ilmi hakkında yazılmış olan en önemli ve en büyük kitaptır.Will Durant’a göre farabi’nin bu büyük musiki kitabı müzik teorisi alanında ortaçağın en büyük eseridir. Bugün elimize ulaşan bu konudaki yunan kitaplarından çok iyi olmasada onlardan geri kalır yanı yoktur.(Will Durant,1368,4,365)
Farabi bu kitabı yazarken felsefi öğreti ve teorilerinin yanında müzik aletleri çalmadaki maharetinden ve tecrübelerinden de yararlanmıştır. Öncekilerin eserlerini derinlemesine ve ciddi bir şekilde inceledikten sonra kendi teorisini ortaya koymuştur.
Farabi’nin dönemin halifesi Razıbillah’ın veziri olan Muhammed b. Kasım Kerhi’nin sorusuna verdiği cevapta bu kitabı yazmaktaki amacını şu şekilde anlatıyor:” Musikiyi öncekilerin tasavvur ettikleri gibi öğrenmek istediğini söyleyip benden genel halkın anlayacağı şekilde bu konuda sade bir kitap yazmamı istedin. Öncekilerin ve bu zamanda yazılanları incelemek ve yazmak istediklerimin yazılıp yazılmadığını görmek için bu isteğini biraz geciktirdim. Bu konuda kamil ve dakik bir kitap yazılmışsa yeni bir kitap yazmak faydasız olacaktır.
Musiki sanatıyla ilgili bazı konuların öncekilerin kitaplarında atlandığını ve o eser sahiplerinin söylediklerini gerekli şekilde açık olamadığını fark ettim. Bunun sebebi onların bu konuda maharet sahibi olmadıkları anlamına gelmez belki yazılan eserlerin pek çoğunun ortadan kaybolması veya arapçaya tam olarak tercüme edimemesinden kaynaklanmaktadır. Sizin isteğinizi bu yüzden kabul ediyorum(farabi,1375,1-2) Farabi daha sonra bilimsel bir eser yazmak için gerekli şartları şu şekilde sıralıyor:”
Teorik sanatlarda kemale ulaşmak isteyen bir kişinin sahip olması gereken üç şart vardır;
1- o ilmin metodunu çok iyi tanımalı,
2- o sanata ait mevcut malzemeden çıkarım yababilmeli ve sonuca ulaşmanın usulünü bilmeli,
3- o ilme dahil olmuş olan yanlışlıkları düzeltip bu konuda başka görüş sahiblerinin düşüncelerini ölçebilmeli ve doğru sözleri yanlışlardan ayırabilmeli ve bu konuda yanlış fikir beyan edenleri düzeltmelidir.”
Bu sözler günümüz bilimsel metodlerıyla birebir örtüşmekte ve farabi’nin sahip olduğu ilmi olgunluğu göstermekte olup hiçbir araştırma yapmadan konuya girmemiş öncekilerin yazdıklarından emin olduktan sonra kitap yazmaya başlamıştır. Bu eserler kendinden öncekilerin bir özünü içermekle birlikte mevcut olan şüphe ve yanlışlıklara bir nevi cevap niteliğinde olup aynı zamanda kendisinin ilk defa ortaya koyduğu teorileri de kapsamaktadır.
Semavi hallerin irtibatı yoluyla seslerin fasılalarının teşhisinde ve sanat konularında şahsi hükümlerin tardedilmesi, müsiki sanatına ilgi duyanların yanında defalarca onların yerine deneyi ve genelin şahitliğini teklif etmiş ve bunu bu konunun doğru ve yanlışlığı hakkındaki tek ispat yolu olacağını iddia eder. Mülayim olan ve olmayan fasılalar ve musikinin diğer konularıyla ilgili de deneysel metodu temel olarak görmekte olup ses ölçümü için bir alet icad etmiş ve fasılaları onun üzerinde denemiştir.
Zikredilmeis gereken bir noktada Farabi’nin önceki filozoflardan özellikle aristodan ve kendi dönemindekilerden en önemli farkı onun musiki teorisi konusunda benzersiz olmasının yanında ud çalmada ve icra konusunda da maharetli olduğuna dair şaşırtıcı hikayeler anlatılmaktadır . bazı araştırmacılar kanun’u Farabi’nin iran sazlarını temel alarak yaptığını iddia etmektedirler
Farabi’nin besteleri halkın genel beğenisini kazanmanın yanında tasavvuf ehli tarafından da ilgiyle karşılanmış ve onlar arasında hızla yayılmıştır. Bu ilgi aslında yersiz de değil çünkü Farabinin felsefe, mantık ve diğer ilimlerin yanında tasavvufa da eğilimi vardı. Çoğu zaman kalabalıktan rahatsız olur ve derslerini dere kenarları ve tabiatın içinde şehrin kalabalığından ve insanlardan uzak yapardı.
El musiki-l kebir farabinin kendi deyimiyle biri sekiz makaleden ve diğeri dört makaleden oluşan iki kitaptan müteşekkil idi. Dört makaleden oluşan ikinci kitap maalesef bugün elimizde yoktur. Farabi’nin herşeyden önce muzik teorisini kendine has üslubuyla ortaya koymuş ve ona müziğin tarifi ve kısımlarıyla başlamıştır. Daha sonra musikiye giriş için katedilmesi gereken yolları açıklayıp ses, fasılalar, makam çeşitleri,gruplar ve bestekarlık metodlarını açıklayıp şerhediyor.
Musikiyi matematik ilimlerinin dördüncü ilmi olarak belirleyen farabi musikiyi şöyle tarşf ediyor:” musiki ilmi genel olarak elhan çeşitlerini tanıtan ve elhanı oluşturan şeyleri araştıran elhanın ne için ve nasıl oluştuğunu aydınlatıp onu etkisinin artmasını ve daha beğenilir hale getiren ilimdir.”
Farabi musikinin teorik ve pratik olarak iki kısımdan oluştuğuna innanmakta ve pratik musikiyi hançere,küçük dil, burun ve ney ve ud gibi yapay aletlerin yardımıyla sesin icrası olarak kabul etmektedir.
Teorik müziği ise mukaddime, usul,evzan çeşitleri, nağmeler, bestekarlık ve sanatsal yaratıcılıktan elde edilen şeyler olduğunu söylüyor.