Osmanlıdan Günümüze Resim ve Sanat Toplulukları
Batılı anlamdaki güzel sanat dallarında özellikler, resim ve heykel sanatıyla ilgili çalışmalar genellikle Tanzimat döneminden sonra ortaya çıkan gelişmeler olmuşlardır. Tanzimat dönemiyle batılı anlamda kültür sanat ve edebiyat çalışmaları başlamış. Edebiyatta, Tanzimat’tan bu güne Tanzimat hareketi, Servet-i Fünun, Fecri ati, Milli Edebiyat, Milli Mücadele dönemi, Garipçiler, Maviciler, Yedi meşaleciler, Mavicililer, II Yeni, Hisarcılar, Sosyal Gerçekçiler, II Yeni gibi edebiyat toplulukları ve dönemler oluşmuştur.
Resim ve heykel alanında ise Tanzimat’tan bu güne bir çok sanat topluluğu ve derneği oluşmuştur. Güzel sanatlarla ilgili ilk topluluklar ve dönemlerin başlangıcı edebiyat hareketlerinden daha önce başlamıştır. Güzel sanatlar alanındaki batılılaşma çalışmalar Tanzimat’tan daha erken dönemlerde gerçekleşen olaylar ve gelişmelerle ilgilidir.
III. Selim döneminde kurulan Mühendishane-i Berri-i Hümayun’ da resim derslerine de programda yer verilmiş olması ülkemizdeki batılı anlamda resim çalışmalarının başlangıcını oluşturur. Baron de Tott’un kurduğu okuldaki resim dersinin amacı genç subaylara Askeri kapsamlı teknik çizimleri, arazi krokilerini, “Mendziri Krokileri” çizebilme yeteneği kazandırmaktı. Askeri anlamda harita, taş baskısı, oyma, kazıma yöntemlerini bilen subaylara da ihtiyaç duyulması batılı resim anlayışının Ülkemizde filizlenmesine ön ayak olan bir gelişme olmuştu.
İngiltere’ye teknik resim öğrenimi amacıyla 1835’te gönderilen mühendishaneli 12 genç içinde daha sonra Ressam Ferik İbrahim Paşa diye bir üne sahip olacak bir genç de bulunuyordu. Bu öğrenciler arasında bulunan diğer bir isim olan Bekir Paşa 1847’de Mühendishane Nazırı oludu ve resme yetenekli genç mezunları okulun matbaasında görevlendirmeye başladı. Bekir Paşa Ressam Ferik İbrahim Paşa haritacılığın gelişmesi için de gerekeni yaparlarken aynı zamanda modern Türk Resim sanatının ilk üvelerini de verdirtmeye başladılar.
( 19.yy.Çağdaş Resim Sanatımız ve Askeri Ressamlar )
PRİMİTİF RESSAMLAR
Bu okuldan sonra açılan Harp okulları ile resim sanatımızın önünü açacak olan önemli bir gelişme meydana gelmişti. “1834’te eğitim, öğretime açılan ( resmi açılış 1835 ) Mektebi Fünun-u Harbiye-i Şahane’de başından itibaren resim derslerine önem verilmiştir. Harbiye de 1836 yılında matbaa kuruldu. Okulun resim öğretmenliğine 1837 de İspanyol ressam Chirans atandı. Sonraki yıllarda 1845’te Mekteb-i Harbiye “İfadiye” ve “Harbiye” diye iki aşamaya bölündü. İdadi dönemi resim öğretmenliğine Fransız Kes getirildi. Böylece “Asker Ressamlar” olarak anılan ilk ressamlar da bu okuldan yetişti.” (Turan EROL, Günsel RENDA –Geçmişten Günümüze Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi –sayfa 78–83 –Tiglat Yayınları 1980 )
“19.yüzyılın özelikle ikinci yarısında yetişen ressamların çoğunlukla askerlerden çıkması ve paşa ressamlar olarak adlandırılması bu nedene dayanmaktadır. Topçu Kara Okulu gibi öğretim kurumlarının açılması ve hendese-i tersimiyye, resm-i hatii gibi resim sayılabilecek bilgilerin verilmesi, yetenekli gençlerin yabancı ülkelere – özellikle Fransa’ya -gönderilmesi bu sonuca neden açmıştır. Böylece batılı resim anlayışı sanatımıza girmiştir.” (Güvemli, Z., 1975, Şeker Ahmet Paşa, Türkiye’miz Dergisi, Ak Yayınları, sayı 16, s .38-43 ).
II. Mahmut ile başlayan gelişmeler resim sanatımızda hızlı gelişmelere yol açtı. Avrupa’ya yollanan öğrenciler arasında resim derlerinin öğrenilmesi için gönderilen öğrenciler de vardı. Harp okullarını ihtiyacı olarak eğitime gönderilen bu öğrenciler Primitifler dediğimiz resim sanatımızı kuran Askeri kökenli ressamlar olmuşlardır. Art arda açılan batılı anlamda eğitim veren okullar olan 859’da açılan Mekteb-i Mülkiye, 1868’de açılan Galatasaray İdadîsi (Lisesi) ve 1872’de açılan Darüşşafaka İdadîsi’nde de programlara resim dersleri konuldu. ( 19.yy.Çağdaş Resim Sanatımız ve Askeri Ressamlarl )
19. yüzyılda bu okullardan yetişen Osmanlı ressamlarının çoğu asker kökenliydiler. Genellikle manzara resmi yapan bu asker kökenli ressamlardan ilk akla gelenler; Beşiktaşlı Tevfik, Giritli Hüseyin, Karagümrüklü Hüseyin, Darüşşafakalı Hüseyin, Mirliva Osman Nuri, Servili Ahmet Emin, Kaymakam Ahmet Şekür, Üsküdarlı Osman ve Bedri Kulları’dır.
Figürsüz Türk resim sanatını geliştiren asker ressamlar, eserlerini padişaha sunarak dikkat çekmek istediler. Önce Ferik İbrahim Paşa (1815–1891), Ferik Tevfik Paşa (1819–1866) ve Hüsnü Yusuf Bey (1817–1861) resim öğrenimi için İngiltere ve Fransa’ya gönderildiler, onları 1861 yılında Şeker Ahmet Ali Paşa (1841–1907), Süleyman Seyyid (1842–1913), Hüseyin Zekâi Paşa(1860-1919) ve Osman Nuri Paşa (1839-1906) izledi.(http://tr.wikipedia.org/wiki/Asker_Ressamlar) Batı etkisindeki resim sanatımızın ‘primitifler’i yani bu dönemi başlatan öncü ressamlarımız: Fahri Kaptan, Ahmet Bedri, Hüseyin Giritli, Ahmet Münip, Salih Molla Aşki, Ahmet Ziya ve bugün isimleri tam olarak bilinmeyen bir grup ressamdır. Ayrıntıya inen titiz çalışma teknikleri uygulayan özellikle de fotoğraftan yararlanma yöntemleriyle ile resimler yaparak batılı anlamdaki resim sanatımızı geliştirip kurdular.
Askeri Ressamlar
Primitifler ressamlarımızın da çok büyük çoğunluğu askeri amaçlı resim eğitimi alan asker kökenli ressamlardı. Açılan okullara yurt dışından resim öğretmenlerinin getirilmesi ile birlikte Türkiye’de batılı ve sivil anlamda ilk ressamlar yetişmeye başlamış, pek çoğu zaten asker kökenli olan bu ressamlar Primitifler olarak adlandırılmıştı. Askeri okullardan mezun olan ilk ressamlardan sonra Paris’te açılan Mekteb-i Osmanî resim sanatımızın gelişmesinde çok önemli gelişmeleri ortaya çıkardı. Bu okulda öğrenim görmek için Paris’e giden ve orada Fransız ressamlarından dersler alarak dönen ressamlar ilk Figürlü resimleri yapmaya başladılar.
Batı tekniği: Askeri yüksek okulların müfredat programlarına alınan desen dersleriyle başlayıp, ilk meyvesini İbrahim Paşa ile vermiştir. Osman Nuri Paşa, Süleyman Seyyid Bey, Şeker Ahmet Paşa, Hoca Ali Rıza(1885–1930) Halil Paşa, Hüseyin Zekai Paşa, ile Türk resminde figür üzerine kurulu köklü bir geleneğin başlatıcısı sayılabilecek Osman Hamdi (1842–1910) Batılı tarzda resim sanatımızın başlangıcındaki ilk önemli ressamlarımız olmuşlardır.
İlk ressamlarımız öğrenimleri esnasında, Paris sanat çevrelerini hâkimiyeti altında tutan Roman-tizm ve Neo Klasizme rağmen Courbet’in sanatını ihmal etmediler. Yurda dönüşlerinde Courbet’in renk ve canlılık endişesini getirmişlerdir. (19.yy.Çağdaş Resim Sanatımız ve Askeri Ressamlar)
Askeri ressamlar belli bir topluluk veya dernek çatısı altında toplanmış örgütlü bir sanatçılar biriliği olmasa aynı çağda aynı ortamda ve aynı dönemde ortaya çıkan aynı sanat mertebelerinde ve anlayışında bulunan askeri kökenden gelen ressamları ifade etmektedir.
Osmanlı Ressamlar Cemiyeti
Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Türk resim tarihinde ressamlar ve plastik sanatla uğraşan sanatçıların kurduğu ilk örgüt olarak karşımıza çıkmaktadır. Asker Ressamlar, Darrüşşafakalı ressamlar gibi topluluk veya grup ismi çağrıştıran tabirler örgütlü bir sanatçı topluluğunu değil belli bir dönemi ifade etmek maksatlı kullanımlardı. “Asker ressamlar”, “Dar-üş-şafaka’lı ressamlar” ortak bir amaç güden ve bu amaç doğrultusunda çaba gösteren, topluluk niteliği ve ruhu taşıyan bir çatı etrafında birleşerek hareket eden örgütlü veya örgütlenmiş sanatçılar değildi. (http://www.edebiyadvesanatakademisi.com/sanat/285-osmanli_ressamlar_cemiyeti.html ) Osmanlı Ressamlar Cemiyeti ise çoğunluğu Sanayi-i Nefise Mektebi mezunu olan ressam ve heykeltraşların bir araya gelerek sanat ve sanatçıların sorunlarına çözüm bulmak amacıyla kurulan örgütsel bir yapı olarak kuruldu.
“İkinci Meşrutiyeti’n ilanıyla hemen hemen her alanda siyasal, sanatsal ve düşünsel yönden haklar verilince; Sanayi-i Nefise çıkışlı, Batı resmine ilgi duyan milliyetçi ama bağnaz olmayan, genç sanatçılar sanatın ve sanatçıların sorunlarını çözmek ve bu özgürlük ortamının ruhuna uygun çıplak kadın resimleri dahi yapabilecekleri bir ortam hazırlayabilmek için bir örgüt kurmak fikrinde birleştiler Şehzade Abdülmecid Efendi’nin de maddi ve fikir desteği ile bir araya gelerek Osmanlı Ressamlar Cemiyeti adını verdikleri cemiyetini kurdular.” (Geniş bilgi için bkz..edebiyadvesanatakademisi.com/sanat/285-osmanli_ressamlar_cemiyeti.html ) Çoğunluğu Sanayi-i Nefise Mektebi mezunu olan ressamve heykeltıraşlardan oluşa bu cemiyet bir dergi de çıkararak örgütlü sanat faaliyetlerini 1919 yılına kadar fiilen 1921 yılına kadar da resmen sürdürmüş oldu.
Çallı Kuşağı , Ressamları,
1908’de kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti ‘nin asker kökenli ressamlardan sivil kuşağa geçiş, 1910 Çallı grubu olarak bilinen izlenimci ressamlar kuşağıyla gerçekleşmiştir. Türk resminde figür geleneğini başlatan Osman Hamdi Bey,’den bu ressamlara geçiş, aynı zamanda modernleşme sürecinin başlangıcını oluşturur. (1.edebiyadvesanatakademisi.com/sanat/117-cumhuriyet_d%C3i ) 1 914 kuşağı ya da Çallı Kuşağı , olarak Sanat Tarihimize geçen sanatçı grubunun başını kendisi ve Ali Sami Boyar, Hikmet Onat, İbrahim Çallı , Ali Cemal, Namık İsmail , Nazmi Ziya Güran,, Feyhaman Duran, Hüseyin Avni Lifij, gibi arkadaşları çekti.
Enver Paşa’nın destek ve telkinleri ile Şişli’de kurdukları bir atölyede daha çok büyük boy savaş resimleri yaparak Viyana ve Berlin’de Osmanlı Muharebe Resimleri sergileri planlayan bu amaçlarını gerçekleştiren topluluk kısa sürede hazırlanan eserlerini Viyana’ya 1918 yılında Viyana Üniversitesi salonlarında bir sergi açmışlardı. Türk ve yabancı protokolün açılışa katıldığı sergi Türkiye sanat çevrelerinde duyuruldu. Dönemin gazete ve magazin dergilerinde yer aldı. Çallı Grubu olarak adlandırılan resim topluluğu bu sergi ile kendini duyurmaya başlamıştı. Savaş yıllarında faaliyetlerinden kopmayan sanatçılar Cumhuriyetin ilanıyla da çalışmalarını sürdürmeyi başarmıştı. Çallı kuşağı bu çalışmalarını Cumhuriyetin ilanından sonra da sürdürmeyi başarmıştı. Bu bakımdan Osmanlıların son zamanlarında kurulmuş bir topluluk olmasına rağmen Çallı Kuşağı , Ressamları, Cumhuriyet döneminin ilk resim topluluğu olarak kalmayı hak etmiştir. Buna rağmen Çallı Kuşağı ressamları fiilen bir ressamlar topluluğu gibi görüntü vermesine rağmen bir dernek çatısı altında toplanmış bir ressamlar grubu değildi. Asker Kökenli Ressamlar, Darüşşafakalı Ressamlar gibi belli bir dönemi ve ortak sanat zevkini, sürdüren örgütsel bir yapı özelliği göstermedi. Bu ressamlar örgütlü bir topluluk olarak izlenimcilik anlayışını resimlerine aksettiren bir kuşağın üyeleri olarak anıldılar.
Müstakil Ressamlar
Çallı Kuşağının sanat anlayışından farklı bir yöne kayan bazı ressamlar 1929 yılında Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’ni kurdular. . Birliğin kurucuları, Refik Epikman , Cevat Dereli , Şeref Akdik’in, Mahmut Cûda, Nurullah Berk,, Hale Asaf, Ali Avni Çelebi , Zeki Kocamemei, Muhittin Sebati, Ratip Aşir Acudoğlu ve Fahrettin adlı ressamlarımız oldu. Çallı Kuşağı’nın renkçi tutumunun yanı sıra Müstakiller, çizgiye, kuruluşa ve yapısal sağlamlığa öncelik veren resimler yapmışlar, Çallı Kuşağı’nın izlenimciliğine karşıt bir tutum izleyerek farklı bir resim anlayışı ile resimler yapmışlardı.
“Müstakillerin amaçları, gelişmekte olan Türk resim sanatının düzenli ve kalıcı temellere kavuşturulması ve yaygınlaştırılmasıydı. Ayrıca sanatçıların güvence altına alınmaları ve bireysel sanat anlayışlarına özgürlük tanıyan bir ortamda çalışmalarını sürdürmeleri önemle üzerinde durulması gereken bir konuydu. Sanatçılar her meslekte olduğu gibi, yetiştirildikleri alanda yapacakları çalışmalarla yaşamlarını kazanmalıydılar. Toplumda sanat beğenisinin yaygınlaşması, bu sorunu çözümleyici önlemlerden ilki ve en önemlisiydi. Ayrıca devlet, yetiştirilmelerine önemli katkılarda bulunduğu sanatçılarına destek de sağlamalıydı.” (Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği ) Cumhuriyet döneminin ilk sanatçı topluluğu olan Müstakiler sanatçının ekonomik özgürlüğünü savunan ilk sanat birliği olarak da dikkatleri üzerine çekmişti. Müstakiller Ressamlar Birliği’nin en çarpıcı tarafı ressamların ortak özelliklerinin yok denecek kadar az olmasıydı.
D GRUBU VE RESSAMLARI
Beş ressam ve bir heykeltıraş tarafından 1993’te kurulan “D” grubu, Türkiye’deki sanat kuruluşlarının dördüncüsü olduğundan, alfabenin dördüncü harfini isim olarak seçmiştir. 1933–47 arasında on beş grup sergisi açan topluluk Nurullah Berk, Abidin Dino, Zeki Faik İzer, Elif Naci, Cemal Tollu gibi kuruculara, sonradan Bedri Rahmi Eyüboğlu, Halil Dikmen, Eşref Üren, Hakkı Anlı, Sabri Berkel gibi başka sanatçıların katılmasıyla genişlemiştir. ( BKZ. D GRUBU VE RESSAMLARI )
“D” grubu ressamlarının amacı, Batıdaki sanat gelişmelerini daha yakından izlemek yeniliklere uyum sağlamak, aynı zamanda da kişilik değeri ağır basan çalışmalara yönelmekti. “D” Grubunun etkili olduğu dönem, Güzel Sanatlar Akademisinde reform çalışmalarının yoğunlaştığı yılları kapsar. Grupla birlikte, sanatın amacı ve işlevi konusunda Türk basınında eleştiri ve tartışma yazıları çoğalır, fikir ve kültür adamları, bu tartışmaya doğrudan katılmaya başlarlar
Beş ressam ve bir heykeltıraş tarafından 1933’te kurulan “,D GRUBU Türkiye’deki sanat kuruluşlarının dördüncüsü olduğundan, alfabenin dördüncü harfini kendilerine isim olarak seçmişti. 1933–47 arasında on beş grup sergisi açan toplulukNurullah Berk,, Abidin Dino,, Zeki Faik İzer , Elif Naci, Cemal Tollu, gibi kuruculara, sonradan Bedri Rahmi Eyuboğlu,, Halil Dikmen, , Eşref Üren , Hakkı Anlı, Sabri Fettah Berkel gibi başka sanatçıların katılmasıyla genişlemiştir.
“D” grubu ressamlarının amacı, Batıdaki sanat gelişmelerini daha yakından izlemek yeniliklere uyum sağlamak, aynı zamanda da kişilik değeri ağır basan çalışmalara yönelmekti. “D” Grubunun etkili olduğu dönem, Güzel Sanatlar Akademisinde reform çalışmalarının yoğunlaştığı yılları kapsıyordu.
LİMAN RESSAMLAR GRUBU
1940’da akademinin yüksek resim bölümünün faaliyete geçmesiyle bir grup ressam, toplum yaşamına ağırlık veren yeni bir topluluk çevresinde birleştiler. Bu topluluğun adı “Yeniler” ya da “Liman Ressamları” grubudur. Grubun amacı, toplumla ilişkisi zayıflamış olan sanatı, toplumsal yaşamdan aldığı konulara ağırlık vermek suretiyle, insan ve çevre temeli üzerinde geliştirmekti. Nuri İyem başta olmak üzere Ferruh Başağa, Selim Turan, Turgut Atalay, Agop Arad, Avni Arbaş, Mümtaz Yener, Fethi Karakaş ve Haşmet Akal’dan oluşan grup, kendisinden önceki “D” grubunun sanat tutumuna karşı çıkarak İstanbul limanını ve orada çalışanları, gerçekçi bir gözlemin ışığı altında inceleyerek tablolarına aktarmışlardır. Kendilerini, içinde yaşadıkları toplumun bir parçası olarak gören bu ressamlar, klasik ve alışılmış konuların dışına çıkmaya ve toplumla diyalog kurmaya çalışmışlar, sanatımıza toplumsal gerçekçi bir görüşü egemen kılmak istemişlerdir. 1959’da kurulan “Yeni Dal” grubu, “Yeniler’in bir devamı olan bir resim topluluğu oldu.
Resimde Toplumcu gerçekçiler
Toplumsal gerçekçilik, toplumsal yaşamdan sahneleri ve olayları doğalcı bir yaklaşımla işleyen anlatım türüdür. Edebiyat’ta da görülen toplumsal gerçekçilik anlayışı resim sanatımızda da uygulama alanı bulmuş belli ve kendine özgü bir resim anlayışı ortaya koymuş olmasalar da resimlerinde toplumsal temaları işlemeleri bakımından ortak bir yol tutturmuşlardır. Türkiye’de 1940’larda etkinlik gösteren “Yeniler Grubu” sanatçıları bu tür resimler yapmışlardır. Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; Mehmet Yücetürk, Edip Hakkı Köseoğlu, Nuri İyem, Mümtaz Yener, Neşet Günal, Hüseyin Bilişik, Nedim Günsur, Zeki Kıral, Salih Zeki, İsmail Avcı, Neşe Erdok, Nedret Sekban ve Alev Ermiş Mavitan’dır.
CUMHURİYET DÖNEMİ RESMİ VE RESİM TOPLULUKLARI )
Gerçekçi Doğa Yorumları
Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; Zehra Say, Şükriye Dikmen, Adnan Varınca Naile Akıncı, Şeref Bigalı, Cemil Eren, Kainat Barkan Pajonk, Muammer Öner, İbrahim Bozkuş, Oya Kınıklı, Fahrettin Baykal ve Aysu Koçak’tır
İzlenimciler
İzlenimcilik, empresyonizm olarak da bilinir. İzlenimciler cisimleri gördükleri gibi betimlemekle birlikte kesin dış çizgiler kullanmayarak biçim özgürlüğüne ulaşmışlardır. Işık önemli bir öğe olarak kullanılmış, koyu tonlardan kaçınılarak, ışığı en iyi yansıtan parlak ve açık renkler yeğlenmiştir. Su ve kar, yansıtıcı niteliklerinden ötürü en sevilen temalardır.
(Eczacıbaşı sanat ansiklopedisi) Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; Eşref Üren, İbrahim Safi, Adil Doğançay, Şefik Bursalı, Sami Lim, Naim Uludoğan, Fikret Kolverdi, Yaşar Yeniceli, Ülkü Uludoğan ve Vural Yıldırım’dır.
Gerçeküstücüler
Gerçeküstücülük, sürrealizm olarak da bilinir. Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; Tiraje Dikmen, Şadan Bezeyiş, Nuri Abaç, Erol Akyavaş, Mehmet Güleryüz, Burhan Uygur, Muammer Durmuş, Ergin İnan, Muzaffer Akyol, Hanefi Yeter, Serap Demirağ, Kemal İskender, Erol Bulut, Ali Kotan’dır
Dışavurumcular
Dışavurumculuk, ekspresyonizm ya da anlatımcılık olarak da bilinir. Sanatçılar dışavurumcu olmak koşuluyla farklı anlatım dilleri geliştirmişlerdir. Örneğin, Almanya’da Die Brücke (köprü) sanatçıları figüratif bir dil benimsemişler; öte yandan, Der Blaue Reiter sanatçıları soyut anlatımı yeğlemişlerdir. Figüratif anlatımda amaç gerçek yaşamın karmaşık ve acı dolu duygularını yansıtmak, soyut anlatım da da mutlak özü ve yaşamın şiirselliğini yansıtacak yeni biçimler bulmaktı. Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; Fikret Mualla, Cavit Atmaca, Fikri Cantürk, Tülay Tura Börteçene, Mustafa Ayaz, Metin Talayman Nevhiz Tanyeli, Oktay Anılanmert,Mehmet Özet, Ali Candaş, Aka Gündüz Temur, Zafer Gençaydın, Ali İsmail Türemen, Veli Sapaz, Cihat Aral, Jale N. Erzen, Mehmet Güler, Mahir Güven ve Salih Keleş’tir.
Minimalistler
Minimalizm, modern sanat ve müzikte, kökeni 1960’lara giden, sadelik ve nesnelliği ön plana çıkaran bir akımdır. ABC sanatı, minimal sanat gibi tabirlerle de anılır. Soyut dışavurumculuğun biçime ve duyguya verdiği aşırı öneme karşı bir tepki olarak, nesnenin nesne olma özelliğine dikkat çekmek ve ifade, tarihsel, sembolik anlamlarını minimuma indirmek amacıyla hareket eden minimalist sanatçılar, nesnelere ve nesnelliğe olan bu ilgi nedeniyle genellikle heykel üzerinde yoğunlaşmışlardır. Süreç sanatı, arazisanatı, performans sanatı ve enstalasyon sanatı minimalizmden etkilenerek ortaya çıkmıştır.Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; Tülin Onat, Server Demirtaş ve Mürteza Fidan’dır
Naifler
Naif resim, saf bir içtenliğin süsleyici öğelerle bütünleştiği örnekleriyle hasta ve çocuk resimlerinden temelde ayrılmaktadır. Modern resim araştırmaları, naif resim olgusuyla fazla ilgileniyor değillerdir fakat cesaretle renk kullanabilen, gerçek ya da hayali süs öğelerini bazen fantastik boyutlarda resim düzenine mal etmesini bilen naiflere rağbet eden çok sayıda koleksiyoncu da vardır. Resim sanatının herhangi bir eğitim sorunuyla ilişkisinin bulunmadığı koşullarda, bağımsız özellikleriyle naif sanatçılar, önemli bir ilgi kaynağı oluşturabiliyorlar.
Bu grupta yer alan bazı sanatçılar; İhsan Cemal Karaburçak, Cihat Burak, FahirAksoy, İbrahim Balaban, Hüseyin Yüce, Oya Katoğlu, Hikmet Karaburçak, Berna Türemen,Nadide Akdeniz ve Ayşe Özel’dir