Sultan III. Selim ve Hamparsum Limonciyan (Baba Hampartzum) ilişkisi
Ermeni asıllı bestekâr ve nota mûcidi olan Hamparsum, Harputlu Serkis’in oğludur. 1768 yılında İstanbul’da doğmuştur. Zengin ve müziksever bir Ermeni ailesi olan Düzyan ailesinin himayesine girmiş ve müzik eğitimi almıştır. Mevlevîhanelere ve Ermeni kiliselerine gitmiştir .
Beşiktaş (Bahâriye) Mevlevîhanesi’nde kudümzenlik yapan İsmail Dede Efendi’den ders almış, teşvik görmüş ve Sultan III. Selim’in huzuruna kabul edilmiştir. Yine III. Selim’in teşvikiyle meşhur (Hamparsum) notasını bulmuş ve 18. yüzyıl Osmanlı klasiklerini bu notayla altı deftere (Hamparsum Defteleri) yazmıştır .
Bu nota yazısı, St. Gallen işaretlerine yapılan eklerle geliştirilmiş bir nota yazısıdır. Yedi tane temel işareti vardır ve bu işaretlerin Ermeni alfabesindeki harflerle yazım benzerliğinden başka bir ilgisi yoktur. Yedi temel perde işareti yapılan küçük değişikliklerle temel seslerin arasındaki perdeler gösterilir.
Sultan III. Selim’in, çok iyi bir besteci, icracı ve nazarî konulara son derece hakim olması sebebiyle, Osmanlı/Türk müziğinin özellikle nazarî açıdan ihtiyaç duyduğu eksiklikleri çok iyi tespit etmiş, dönemin müzik adamlarını bu yönde çalışmalar yapması konusunda teşvik etmiştir.
Hamparsum da bu kişilerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca Sultan III. Selim’in, Hamparsum ile karşılaşmasının, sadece nota yazısı bulması ile ilgili dönemde değil, bundan daha önceye rastladığı ve Hamparsum’u önceden müzisyen olarak tanıdığı söylenebilir. Yine, III. Selim’in, İstanbul’un müzik çevresi hakkında da önemli ölçüde bilgi sahibi olduğu düşünülebilir.
Hamparsum notası, Abdülbâkî Nâsır Dede notası ile aynı dönemde ortaya çıkmasına rağmen, daha yaygın biçimde kullanılmıştır. Hatta, yakın zamana kadar varlığını sürdüren bu nota yazım biçimini çok iyi bilen Tanbûrî Refik Fersan, TRT Ankara Radyosu’ndaki çalışma hayatının son dönemlerinde, arşivde bulunan Hamparsum notası ile yazılan eserleri günümüz notasına aktardığı bilinmektedir. Burada Hamparsum notasının, Nâsır Dede notasının önüne geçmesi iki nedene bağlanabilir.
- Birincisi, daha önce de belirtildiği gibi, Türk müziğinin geleneksel eğitim-öğretim ve aktarım yönteminin meşk sistemi olması, yazılı kaynaklardan ziyade daha çok sözel ortamda icraların yapılması, buna bağlı olarak da yazılı kaynak ve sistemlere ihtiyaç duyulmaması gösterilebilir.
- İkincisi de, İstanbul’da bulunan azınlık bestekâr ve icracıların –özellikle bu nota yazım biçimini Türk besteci ve icracılardan daha önce benimseyip kullanmaları ve bir anda yaygınlaşması, Türk besteci ve icracıların da bu alanda ‘dışarıda kalmama – kayıtsız kalmama’ noktasından hareketle bu nota yazım biçimine yönelmeleri gösterilebilir.