Tanzimat Dönemi (Osmanlı ve Klasik Türk Mimarisi ve Mimarlık Bilgileri – Tarihi
Tanzimat Dönemi’nde Batı etkisindeki sanatların genel durumu Tanzimat’la birlikte batılılaşma ideolojisinin fazlaca görüldüğü sanatlar arasında mimari, edebiyat ve tiyatroyu göstermek kanımızca yanlış olmayacaktır. Bu bölüm itibariyle müzik dışındaki bu üç sanatın durumu hakkında genel bilgilerin ortaya konması, esas konumuz olan müziğin de nasıl bir hal aldığının anlaşılması açısından faydalı olacaktır.
Mimari Bu dönem itibariyle Osmanlı’da mimari anlayışın batı etkisine girdiği net olarak görülmektedir. Batı Avrupa’da XVIII. yüzyılın sonlarına doğru oluşan, Fransız ihtilali ve buna müteakip Napolyon İmparatorluğu ile hızlanan neo-klasik üslup Osmanlı’da da biraz gecikmeli de olsa yer almıştır.
Ana çizgilerini Yunan-Roma sanatlarından aldığı için neo-klasik ismiyle anılan bu akım, Napolyon döneminin karakteristik sanatı olduğu için ‘empire’ yani imparatorluk üslubu olarak adlandırılmıştır.
XIX. yüzyılın ilk yarısı itibariyle Osmanlı topraklarına giren bu üslup, Abdülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde gerek dinî, gerek kamu binaları, gerekse saray, yalı, konak ve köşk mimarilerinde kendini göstermiştir.
Yaklaşık olarak XIX. yüzyılın sonuna kadar sürmüş olan bu üslup Klasik Türk anlayışından hiçbir unsuru üzerinde taşımamaktadır. Bu nedenden dolayı Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından ‘Tanzimat üslubu’ adıyla isimlendirilen bu akım, çeşitli çevrelerce de kabul görmüş ve bu adla anılmıştır .
Sanat tarihi konusunda önemli araştırmalar yapan Semavi Eyice ‘empire akımı’nın en önemli temsilcileri olan yapıları şu şekilde ifade etmektedir: “Avrupa neo-klasiği denilebilecek empire üslûbun daha da kuvvetle belli olduğu selâtin camileri, Abdülmecid’in annesi Bezmiâlem Vâlide Sultan adına 1853-1854 yıllarında yaptırılan Dolmabahçe Camii ile Ortaköy’de 1854-1855’te inşa ettirilen Büyük ’dir
(Ortaköy Camii). Bunların çok ince minarelerine Antikçağ’ın sütun başlıkları biçimi verilmiş, cepheler bir saray cephesi gibi Batı sanatına mahsus mimari unsurlarla tezyin edilmiştir. Aynı hususlar 1851’de yine Abdülmecid’in inşa ettirdiği Hırka-i Şerif Camii’nde de görülmekte, ancak burada empire üslûp minare şerefelerinin sütun başlığı biçiminde oluşu ile belirlenmektedir.
Yine Abdülmecid’in 1854’te yaptırdığı Teşvikiye Camii ise cephesindeki bir ilkçağ yapısını andırır biçimde üçgen alınlıklar ve akroterleriyle Batı’nın empire üslûbunun Türk cami mimarisine uygulanışını gösterir” .
Ayrıca bu dönemde devlet kurumlarında da bu üslubun aynen yer aldığını söylemek mümkündür. Devlet otoritesini gösteren bu yapıların genellikle girişleri, pencere üst lentoları İlkçağ’ın üçgen alınlığı ve sütunlarla süslenmiştir. Kapılarının üstünde ise padişah tuğrasından başka XIX. yüzyılda devletin alâmeti olan sancaklı, çeşitli silâhlı arma yer almıştır